25 Kasım, 2009

ZEYTİNDALI: BİR İYİLİK İMECESİ

Kurban Bağışlarınızı ve Diğer Yardımlarınızı İhtiyaç Sahiplerine Aracısız Ulaştırabilirsiniz.
Ramazan Bayramından önce de aynı ilanı koymuştum ama, Kurban Bayramı için umarım geç kalmamışımdır. Siteye girip bilgi sahibi olmanız bile daha sonra ki yardımlarınız için önemli diye düşündüm. Bayramınız şimdiden kutlu olsun, sağlık ve mutluluk dolu olsun.
ARACISIZ YARDIMLAŞMA
Zeytindalı herhangi bir siyasi görüş, etnik köken, din, dil, mezhep, cinsiyet veya bölge gözetmeksizin sadece yardıma muhtaçlarla, yardımseverler arasında iletişim sağlayarak "İyilik Köprüsü" kurmak amacıyla bir araya gelen gönüllülerin oluşturduğu şu an için sadece ANKARA'da faaliyet gösteren bir yardımlaşma derneğidir.
Dernek yardım toplamıyor, yardım dağıtmıyor ve bağış almıyor. Yardıma muhtaçları deşifre ve rencide etmeden sadece bülten, web sitesi ve telefon aracılığıyla yardımseverlerle buluşturuyor.Böylece yardımseverler, ihtiyaç sahipleriyle doğrudan iletişime geçerek "Kardeş Aile" bağı kurabiliyorlar.

Yukarıda ki bilgileri kendi sitelerinden aldığım gibi aynen yazdım. Zeytindalı’nın çalışma sistemi hakkında ayrıntılı bilgiye, bülten talep ederek, telefon ile yada http://www.zeytindali.org.tr internet adresinden ulaşabilirsiniz.

24 Kasım, 2009

ÇOCUKLUĞA YOLCULUK


Hafta sonu Işık Kansu’nun Çocukluğa Yolculuk kitabını okudum. Farklı farklı 24 kişinin yaşam öyküleri anlatılıyor kitapta. Şimdi erişkin olan 24 kişi’nin kendi ağızlarından aktarılan öykülerle, çocukluktan bugüne taşınan yoksulluğun, azmin, aklın, sevginin ve onurun ulusal bir kimlik tarihçesine dönüşümü örnekleniyor. Zaman zaman öykü okumayı seviyorum. Çok yorgun olduğum zamanlarda öykü okumak dinlendiriyor. Öykülerin genelde kısa oluşu, olayı yalın bir anlatım ile anlatması, yoğun bir etki uyandırması ve az sayıda karaktere yer vermesi hem öyküyü romandan ayırıyor hem de pür dikkat ve kolay okumamı sağlıyor. Karakter tahlili çok iyi yapılmış ve gerçekten çok çarpıcı bir kitap. Okurken açıkçası beni hep düşündürdü. Keşke o şartlarda (çoğu kişinin doğum tarihi 1930 civarı) bu kadar emek ve çabayla çok büyük değişim geçirip, çıtayı bu kadar yükselten insanların çocuklarımızla da konuşma şansı olsa ve onlar şartlar zorken bile hedefin isterlerse çok büyük olabileceğini görseler. Tabii bu kitabın en büyük özelliği yazar yaşamöykülerini öyküselleştirerek anlatmış ama; hepsi gerçek hayat hikayesi. Hepsinde inanılmaz mücadele ve azim var. İnsanın çocuklukta yaşadıklarının, büyürken onlara nasılda yol arkadaşı olduğu anlatılıyor.

23 Kasım, 2009

Can YÜCEL ne güzel özetlemiş hayatı....


Öyle sabah uyanır uyanmaz yataktan fırlama

Yarım saat erkene kurulsun saatin.

Kedi gibi gerin, ohh ne güzel yine uyandım diye sevin..

Pencereni aç, yağmur da olsa, fırtına da olsa nefes al derin derin...

Yüzüne su çarpma, adamakıllı yıka yüzünü serin serin...

Geceden hazır olsun, yarın ne giyeceğin.

Ona harcayacağın vakitte bir dilim ekmek kızart,

Çek kızarmış ekmek kokusunu içine,

Bak güzelim kahvaltının keyfine.

Ayakkabıların boyalı olsun, kokun mis,

Önce sana güzel gelsin aynadaki siluetin..

Çık evinden neşeyle, karşına ilk çıkana gülümse, aydınlık bir gün dile.

Sonra koş git işine, dünden, önceki günden,

Hatta daha da eskiden yarım ne kadar işin varsa hepsini tamamla,

Ohhh şöyle bir hafifle

Bir güzel kahve ısmarla kendine, seni mutlu eden sesi duymak için "alo "de

Hiç işin olmasa da öğle üzeri dışarı çık

Yağmur varsa ıslan, güneş varsa ısın, hatta üşü hava soğuksa...

Yürü, yürürken sağa sola bak, öylesine değil, görerek bak

Çiçek görürsen kokla, köpek görürsen okşa çocuk görürsen yanağından makas al.

Sonra, şöyle bir düşün, kimler sana yol açtı,

sen çok dar da iken kimler seni ferahlattı,

hani kapını kimsenin çalmadığı günlerde kimler kapını tıklattı?

Ne kadar uzun zamandır aramadın onları değil mi?

Hadi hemen uğrayabilirsen uğra, arayabilirsen ara

Hatırlarını sor, öyle laf olsun diye değil, kucaklar gibi sor..

Bu sadece onların değil, senin de yüreğini ısıtacak, yüzünde güller açtıracak.

Günün güzeldi değil mi? Akşamın da güzel olsun..

Yemeğin ne olursa olsun, masanda illaki kumaş örtü olsun..

Saklama tabakları, bardakları misafire, Sizden ala misafir mi var bu dünyada

Ailecek kurulun sofraya, öyle acele acele değil, vazife yapar gibi hiç değil,

Şöyle keyife keyif katar gibi, lezzete lezzet katar gibi,

eksik bıraktıklarını tamamlar gibi tadına var akşamının..

Gece evinde, dostların olsun Sohbetin yemeğin, kahkahan olsun..

Arkadaşım hayat bu daha ne olsun?

Ama en önce ve illa ki sağlık olsun!

Can Yücel


Günleriniz güzel ve gülümseyerek geçsin...


20 Kasım, 2009

Acil Enerji Kaynağı: PEKMEZ


Pekmez üzüm, incir veya dut gibi tatlı meyvelerin ezilerek kaynatılması ile üretilir. Özellikle kış aylarında tüketilmesi çok tavsiye edilen Anadolu’ya özgü bir tatlı. Ülkemizde Nevşehir, Niğde ve Zile pekmezleri meşhur. İçinde bol miktarda karbonhidrat, B1 ve B2 vitaminleri ve çeşitli minareler barındırır. Anlık enerji ihtiyacını karşılaması ise glikoz ve fruktozdan oluştuğu için sindirime ihtiyaç duymadan kana karışmasından gelir. Kalsiyum, potasyum, magnezyum açısından da çok zengin olduğu için özellikle çocukların, emziren annelerin ve hamile kadınların yemesi öneriliyor. İlk defa öğrendiğim bir bilgi de içinde bol miktarda krom olması ve dokularımızda bulunan kromun hamilelikte ve yaşlandıkça azalması. Pekmezin tadını ve kalitesini veren en önemli etken kaynatma sırasında eklenen pekmez toprağı imiş. Yine kaynatırken köpüğünün sürekli olarak alınması da önemli bir işlemmiş ki, bu da pekmezin berrak olmasını sağlıyormuş. Kızıma 2-3 yaşından itibaren özellikle kışın sabahları birkaç kaşık yedirmeye çalışıyorum. Yaş ilerliyor malum, bundan sonra ben de yemeye çalışsam iyi olur sanıyorum. Unutmadan "Kemik erimesi" yada "Kemik zayıflaması" olarak bilinen Osteoporoza karşı da pekmezin birebir olduğunu okudum. Kaşık ile ya da fincan ile almak zor geliyor ise bana kalırsa tahin pekmez yapıp, en azından kahvaltıda, tatlı olarak yada balık yedikten sonra tüketmeye çalışın. Hem balığın üstüne enfes bir tatlı oluyor, hem de daha kolay ve zevkle tüketiliyor.

18 Kasım, 2009

MODERN MUTFAKLAR







Hemen hemen bütün bayanlar mutfakta zaman geçirmekten çok hoşlanıyoruz sanırım. Ben şahsen büyükçe bir mutfağa sahip olmayı çok isteyenlerdenim. Yemek yenilip saatlerce sohbet edilecek bir masa, küçük de olsa bir balkon ve çılgınca aldıklarımı, rahatça yerleştirebileceğim kadar bol dolap. İşte o zaman değmeyin keyfime. Tabii bir de kahvelerin yudumlanırken, yanında yapılan muffinlerin, tartların, misssss gibi kokan fırından yeni çıkmış poğaçaların ikram edilebileceği dostlar …. Bir tek televizyon istemiyorum hayalimdeki mutfakta, küçük bir kitap rafım olursa televizyon yerine, inanın çok daha mutlu olurum. Geçenlerde bir blog da okumuştum, bir hanım mutfağı için mabet demiş, çok hoşuma gitti bu söz, sanırım mutfak benim için de mabet.

16 Kasım, 2009

Latife Hanım'ın Kağıtları


Kitapta Latife Uşşaki'nin ilginç hayat hikayesi ve Atatürk ile evliliği ve evliliğin bitişi anlatılıyor. Latife hanımın aşkı Paris'te başlayıp, İstanbul'da sona eriyor. Latife Uşşakki, Batılı tarzda eğitim almış, 5 yabancı dil bilen, kültürlü bir kadın ve kalemini elinden neredeyse hiç düşürmüyor. En mutlu anlarını ve en acı olaylarını tuttuğu günlüğüne kaydetmiş. Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti ile ilgili tarihsel bilgilerde içinde mevcut olduğu için hem roman, hem belgesel tadında bir kitap.

11 Kasım, 2009

Odanız Küçük ise Yatakları TAVANA alın



Olur ya bazan küçük, nasıl yerleştireceğinizi bir türlü bilemediğiniz odalar, yada 1+1, 2+1 bekar evleri. Hiç dert etmeyin kendinize bu odaya nasıl sığılır diye. Yataklar tavana alındı mı, yatak koyacağınız kocaman alan size ait, gönlünüzce kullanın diye.

10 Kasım, 2009

SOSYETE MANTISI


Bu yemeğin adı nereden geliyor ya da niye Sosyete Mantısı denmiş bilmiyorum ama; evde mantı yapamayanlar, ya da mantı yapacak vakti olmayanlar için ideal bir yemek. Yapımı kolay olduğu gibi, insanın mantı yeme arzusunu tatmin ediyor doğrusu. Yanına sadece bir çorba takviyesi yeterli hatta hiçbir şey dahi yapmasanız inanın yeteri kadar doyurucu da oluyor.

Malzemeler

3 adet yufka
250 gr kıyma
2-3 adet soğan
Maydanoz
Tuz ve karabiber
Sarımsaklı yoğurt

Soğanı yağda biraz kavurduktan sonra, kıyma ile de kavurup, suyunu çektikten sonra karabiber ve tuzunu ilave edip, altını kapatıyoruz ve maydanozları ilave edip biraz ılımaya bırakıyoruz. Yufkayı tezgaha serip dört parçaya bölüyoruz ve her bir parçanın geniş yerine kıymalı harçtan koyuyoruz. Daha sonra yufkayı sarıyor ve gül böreği şeklinde katlayıp birleşme yerine 1 adet kürdanı açılmasın diye takıyoruz. İster fırında, ister yağda kızartıp, üstüne sarımsaklı yoğurt, tereyağda kızdırılmış kırmızı toz biber, ya da salçalı sosu gezdirip bol miktarda nane ilavesi ile sıcak servis yapıyoruz. Bu arada 3 yufkaya göre malzeme verdim ama ben genelde 6 yufka ile yapıp, yarısını bir daha ki sefere kullanmak üzere deepfrez’e atıyorum. Malum sabah evden çıkarken dolaptan alıp, akşama hazır olması çalışanlar için inanılmaz büyük bir nimet. Bana kalırsa deneyin derim …

09 Kasım, 2009

Temel Reis'in Sebzesi "ISPANAK"




Temel Reis’in Sebzesi “ISPANAK”

Temel Reis çizgi film karakterini sanırım hepimiz yakından biliriz. Hatta Safinaz ve Kabasakalı da. Temel Reis başı her sıkıştığında koynundan çıkardığı ıspanak kutusunu açar , yediği ıspanakla birden güçlenir ve ışık hızıyla koşup Safinazı Kabasakal’ın elinden kurtarırdı. Ne güzeldi değil mi onların bitmek tükenmek bilmeyen maceraları … Çocukluğumuzun o eski, anlamlı ve bilgi dolu çizgi filmleri bile şimdi o kadar çok değişti ki. Artık kavga, dövüş, yumruk, küfür öğretiliyor maalesef çoğu film ve çizgi filmlerde. Bu kadar nostalji yeter tabii, asıl anlatmak istediğim kış geldiğinde akla hemen geliveren sebzelerden biri olan vitamin ve mineral yüklü ıspanak.

Ispanak Demir, A ve C vitaminleri bakından oldukça zengin bir sebze. Sadece Demir de değil içinde daha bir çok mineral barındırıyor. Magnezyum, fosfor ve iyot bakımından da çok zengin olan ıspanak mide ve pankreas salgılarını uyarıyormuş. Haftada mutlaka bir kez yenmesi gereken sebzeler arasında geliyor. Sanıyorum ki özellikle çocuklar tarafından çok sevilmediği için, çizgi filmlere güç simgesi olarak konuldu. Bir yazıda Ispanağın kökeninin Asya olduğunu okumuştum. Emeviler döneminde Asya kıtası dışına çıkmış, daha sonra İspanya’ya kadar yolculuk etmiş ve Avrupa’ya 15. yüzyılda gelmiş. Biliyorum, yıkaması oldukça zahmetli ama bütün bunları düşününce sanıyorum haftada bir kere yemeğe değer bir sebze. Daha sonra tarifini de yazacağım gibi, ben beşamel soslusunu, normal yemeğini ve böreğini yapıyorum genellikle. Salatasının da güzel olduğunu duydum ama henüz denemedim. Malum yıkaması zahmetli olduğu için genelde Pazar gününden hazırlamaya çalışıyorum, birkaç kez fazla gelen doğranmış ıspanakları bir poşet ile deepfreze de attım. Aklınızda bulunsun çıkarttığınız anda böreği hemencecik yapmak çok keyifli oldu doğrusu.

06 Kasım, 2009

GDO'lu diyet tarifleri "Yılmaz ÖZDİL'den"

Yılmaz ÖZDİL'in yazısını öyle çok beğendim ki, hem gülümseyerek okudum, hem olaki okuyamazsınız diye paylaşmak istedim...
GDO’lu diyet tarifleri
Haliyle panik halindesiniz... “Nasıl anlarız? Genetiği değiştirilmiş organizma yemekten nasıl kurtuluruz?” filan.
Şöyle...
*
Annaneniz öpülesi elleri parçalanırcasına, ovalaya ovalaya tarhana yaparken, siz, “Aman annane be, boş versene” deyip, marketten hazır çorba alıyordunuz ya... Annane rahmetli oldu ve siz, o tarhananın tarifini annaneden alıp, bir kenara yazmadınız ya... İşte o nedenle, siz, genetiği değiştirilmiş organizma yemekten kurtulamazsınız maalesef.
*
Ne verirlerse...
Onu yiyeceksiniz.
*
Kız evlat yetiştiriyorsunuz, en iyi okullara gönderiyorsunuz... Piyano çalıyor, İngilizce konuşuyor, Grammy alanları tek tek biliyor. Bilmeli... Ama alt tarafı limon, şeker ve su kullanıp, limonata yapmasını bilmiyor! Yoğurdu çırpıp, ayran yapamıyor, ayran... İşte o nedenle, kızınız, genetiği değiştirilmiş meşrubat içmeye mahkûm maalesef... Torunlarınız da.
*
Zahmet edip sütlaç yapmadığınız için, kek yapmaya üşendiğiniz için... İçinde ne olduğunu bilmediğiniz gofretleri, mısır patlaklarını kemiriyor sizin oğlan! Hamur tutmayı, şöyle mis gibi ıspanaklı bi börek yapıp, çantasına koymayı bilmediğiniz için, hamburger bağımlısı oldu. Tahin-pekmezi “köylü işi”, vıcık vıcık yağ fışkıran kremaları “modernite” sandığınız için, daha 10 yaşında ayıya döndü, yuvarlana yuvarlana yürüyor, tıkanıyor, merdiven çıkamıyor.
*
Size zor geliyor ama, zor mu evde yoğurt yapmak? İstanbul’un güneşi müsait değil, anlarım, zor mudur İzmir’de, Antalya’da, Adana’da evde salça yapmak? Şikâyet edip duruyorsun, içine katkı maddesi konuyor, zorla beyazlatılıyor diye... İster tam buğday unundan, ister çavdardan, hakikaten zor mudur evde ekmek yapmak? Bütün ailen kabız... Tonla para verip, abuk sabuk ambalajlı-meyveli saçmalıklardan medet umacağına, niye öğrenmiyorsun kabak tatlısı yapmayı?
*
Güya, çoluğunu çocuğunu düşünüyorsun, taze taze yesinler diye, pazara gidiyorsun... Eğri büğrü biberlere, doğal olduğu için tuttuğunda ezilen domateslere ağız burun kıvırıyorsun, hormonlu, tornadan çıkmış gibilerini alıyorsun... Ne işe yaradı senin pazara gitmen?
*
Kocanız da, bu satırları okuyup, size akıl verecek şimdi... Söyleyin ona, ukalalık etmesin, götürün aktara, hatmi çiçeğiyle zencefili birbirinden ayırt etsin, ondan sonra konuşsun!
*
Enginar, börülce, radika, cibes pişirmekten haberin yok; gazetelerin tiraj almak için kıçından uydurduğu kıçımın uzmanlarından fıldır fıldır brokoli tarifleri öğreniyorsun... Brüksel lahanası yiyerek mi AB’ye gireceğini sanıyorsun?
*
Çin’den bal getiriyorlar mesela... Taaa Arjantin’den, Meksika’dan bal getiriyorlar. Neymiş efendim, içinde genetiği değiştirilmiş organizma olabilirmiş falan... İçinde tavuk ibiği, maymun kulağı olmadığına şükredin! Ben iddia ediyorum... Kaşla göz arasında frankeştayn ürünlere kapıları açan arkadaşlarla, Amerikan çiftçilerinin avukatı profesörlerimiz, sırf karakovan balına sahip çıksa, Şemdinli’de, Pervari’de terör bile azalır, terör bile.
*
Uzatmayayım.Mutfak genetiğimizi kaybettik biz.
*
Elin adamı, mısırdan, soyadan, domatesten önce beynimizin DNA’sını değiştirdi!
*
Hurrraaa diye köyden kente göçerken, dışarda tıkınmayı şehirleşme zannettik. Ambalajlı ürün tüketmeyi, zenginleşme zannettik.
*
Dolayısıyla, ya kafayı değiştirip, özümüze döneceğiz... Ya da ne verirlerse onu yiyeceğiz.
6.11.2009/Hürriyet Gazetesi

05 Kasım, 2009

HAYAT BEŞ ŞİŞE ARASINDA GEÇEN ZAMANMIŞ... :)

HAYAT BEŞ ŞİŞE ARASINDA GEÇEN ZAMANMIŞ... :)
Güzel değil mi? Ben çok anlamlı buldum doğrusu. Her ne kadar alkol ile ilgili durağa herkes aynı sıklıkla uğramasa da güzel gerçekten. Hatta biraz hüzünlü de geldi bana. Siz ne dersiniz ....

03 Kasım, 2009

KIYMALI-HAVUÇLU LAZANYA





Lazanya yapımı basit bir yemek olması ile birlikte biraz oyalayan bir yemek. Kıymalı iç hazırlamak, beşamel sos yapmak ve tabii ki fırınlamak…

Beşamel Sos: Ben genelde göz kararı yapıyorum ama, ilk defa yapacaklar için, 4-5 yemek kaşığı unu kavuracak kadar sıvı yağ ve yaklaşık 4 bardak süt gerekiyor. Unu yağda kavurduktan sonra el mikseri yardımı ile çırparak sütü ilave ediyoruz ve sürekli karıştırarak pişiriyoruz. Piştikten sonra tuz ve karabiber ilavesi ile tatlandırıyoruz. Normal alıştığımız beşamel sostan biraz daha cıvık bir sos hazırlıyoruz ki, lazanyalar kolay çeksin.

Kıymalı İç: 200 gr kadar kıyma, büyükçe bir soğan ve orta boy bir havuç . Soğanı pembeleştirip, rendelenmiş havuç ve kıymayı katarak, tuz ve karabiber ekleyip kıymalı harç hazırlıyoruz.

En son olarak dikdörtgen bir borcama en alta kıyma, beşamel sos ve lazanya koyarak bu işlemi üç defa (isteğe bağlı dört katta olabilir) en üstte beşamel sos olacak şekilde tekrarlıyoruz. Ve tabii miktarı size kalmış rendelenmiş kaşar ilave edip fırınlıyoruz.

02 Kasım, 2009

RENK RENK MENEKŞELER VE MENEKŞE BAKIMI



Bu menekşeler ofisime inanılmaz renk katıyorlar ve her görenden hem kendilerine hem bana güzel iltifatlar alıyorlar. İkisi zaten benimdi ama diğer üçü bakım için misafir gelmişlerdi odama. En güzel olanı bu aralar hepsi birden çiçek açtı, hepsi farklı renkte, bakıma gelenler de kendilerini bir güzel toparladı ve üstleri inanılmaz tomurcuk dolu. Sabah odaya girdiğimde ben de onları böylesine canlı ve güzel görünce hem mutlu oluyor, hem de işyerimde güne güzel bir gülümseme ile başlıyorum. Bayanların çoğunluğunun yaptığı gibi çiçeklerle konuşmayı, onları sözlü sevmeyi de sevenlerdenim açıkçası. Bazılarımıza çok saçma gelebilir ama; geçen gün bir yazıda araştırmalar sonucu çiçeklerin “erkek sesinden, bayan sesine” daha duyarlı olduklarını okudum. Bayan sesi tercih sebebi ise bunun sadece sevecen ve yumuşak olmasından kaynaklandığını düşündüm.

Bu arada Menekşe biraz narin bir bitki olmakla beraber emeğinizin karşılığını da çok güzel veren bir bitki. Hep tabaktan sulama yapmanız, çok güneş olmayan ama aydınlık bir yere koymanız gerekiyor. Ben arada bir haşladığım yumurta suyunu, yıkadığım pirincin suyunu bitkilere iyi geldiğini okuduğum için veriyorum (evdekilere). Sararan yaprakları ve solan çiçekleri de almanız lazım tabii ki. Saksısı küçük geldiğinde saksıyı bir boy büyüğü ile değiştirmek gerekiyor. Çoğaltmak da çok kolay, yapraklarını koparıp birkaç gün yarım çay bardağı suda beklettikten sonra direkt toprağa ekebilirsiniz. Hatta ben birkaç defa suda bekletmeden denedim o bile işe yaradı.