30 Aralık, 2009

2010 Yılına girmeye artık çok az bir zaman kalmışken, hepimizin yeni yılı kutlu olsun. Sağlıklı, mutlu ve huzurlu bir yıl geçirmeniz dileğiyle, ....

28 Aralık, 2009

KÖFTE VE PATATESİN EN KOLAY HALİ


Patatesi bu şekilde yapmak çoğumuzun mutfağina uzun zamandır girdi sanıyorum. Hem çok basit, hem vakit açısından oldukça iyi, hem de sağlıklı ve lezzetli olması büyük etken tabii ki. Belki yapmayanlar vardır diye benim nasıl yaptığımı yazmak istiyorum. Orta büyüklükteki patatesler dörde bölünür, üzerine 1 yemek kaşığından daha az yağ, kekik, pul biber ve tuz atıp karıştırılır ve doğruca yağlı kağıt serilmiş bir fırın tepsisine konularak pişirilir. Şimdiye kadar patatesleri böyle yapıp, köfteleri kızartmaya devam ediyordum. Son yapışımda köfteleri de böyle pişirsem ne olur derken, bir daha kızartmak yok şahane oldular demeye başladım. Sadece pişirme işleminin yarısında hepsini ters/düz ediyorum ve sonrası malum afiyetle yiyiyoruz.

25 Aralık, 2009

LÜLÜŞ GİTTİ, BENİM HİSLERİM DE GİTTİ

Lülüş gitti, diye okuyunca sanıyorum birçoğunuz merak etmişsinizdir kim bu Lülüş diye. Lülüş Hakkı Devimrim’in karısı, 60 yıllık hayat arkadaşı, yol arkadaşı, sırtını dayadığı ağaç … her şeyi yani. Televizyonda eşini kaybettikten sonra bir programda seyretmiştim, orada “Sol yanımı da aldı gitti, sol yanım artık eksik benim” gibi bir söz etmişti de o zaman da çok etkilenmiştim konuşmalarından. Sol yanını öyle güzel ifade etmişti ki hem kendisini eksik ve yarım hissetmesi, hem de sol yanı kalbin yarısının gitmesi. Ben belki çok duygusalım, belki çok romantik, belki çok gereksiz ve küçük detaylardan etkileniyor ve hatta mutlu oluyor olabilirim, hem sevmeyi, hem de sevgiyi ifade edenleri çok seviyorum doğrusu. Öyle güzel bir yazı ki bu yazıyı beğenmeyecek hanım da sanırım yok. Hakkı Devrim’in Ayşe Arman ile yaptığı uzunca bir röportajdan sadece en beğendiğim yerleri sizlerle paylaşmak istedim. Okumak ister iseniz yazının tamamı Hürriyet Gazetesi Ayşe Arman arşivinde var.

Lülüş gitti, benim hislerim de gitti
60 yıl... Dile kolay... Bir aradasın... Bir ömür... Her an birlikte... Gençlikte, yaşlılıkta, sağlıkta, hastalıkta, iyilikte, kötülükte... Sonra bir gün, biri, “tık” diye gidiveriyor. Benim için bu, sırtını dayadığın ağacın hiç beklemediğin anda devrilmesi gibi... Ölüm hep acı veriyor ama insanın hayat arkadaşını kaybetmesi daha da acı sanki... Radikal yazarı Hakkı Devrim bir süre önce 60 yıllık eşini, Gülseren Hanım'ı, Lülüş'ünü kanserden kaybetti. Bu röportajda bu acıyla nasıl yaşadığını, bu acıyı nasıl taşıdığını okuyacaksınız...
Gülseren Hanım'la nasıl tanıştınız?- Lülüş'le mi?
Öyle mi derdiniz ona...- Evet, o benim Lülüş'ümdü. 48 senesinde Hukuk Fakültesi'nin kantininde tanıştık. Veronica Lake'e benzeyen bir kız. Tuhaf, sıra dışı bir güzellik. Ortakbir arkadaşımız tanıştırdı.İnanılmaz tanıdık biri çıktı. Neyle mi tanıdık? Okuyup yazdıklarıyla. 48 senesi ve Sartre hakkında fikir sahibi. Sartre'la Camus'nün farkını tartışabildiğim biri. İki farklı cinstenmişiz gibi değil, çok iyi arkadaşız. Birlikte yüzmeye gidiyoruz, baktım bir gün Ahmet İhsan Tokgöz yazan sarı zarflardan bir sandviç çıkardı. Ahmet İhsan Tokgöz de Serveti Fünun edebiyatını başlatan adam. O tarihte ölmüş tabii. Gözüm zarfa takıldı, “Nereden çıktı bu zarf?” dedim. “Ha o mu? Matbaadan kalma” dedi. “Ne matbaası?” dedim. “Dedemin matbaası” dedi. “Kim yahu senin deden?” dedim. “Ahmet İhsan Tokgöz” demesin mi? Bu kadar kitap bilgisi, kütüphane demek oradan geliyor. O daha avantajlıydı bana göre, ben Tapu Müdürü Ruhi Bey'in oğluyum.
Geriye “keşke”ler kaldı...
Eşinizin hastalığı birden bire mi ortaya çıktı?- Bir gün geldi göğüs kanseri olduğunu öğrendik. Ben önce müsterihtim, “Tedavi kabul eden bir kanser türü” diye düşündüm. Ama geç kalınmıştı. Beyne sıçradığı güne kadar, öleceğine inanmadım.
Her şey ne kadar zamanda oldu bitti?- Üç buçuk sene.
En son bilinçli konuşmanız...- Hep bilinçliydi. Ta ki o güne kadar. Yemek masasında birden bire süpürgeliğe bakmaya başladı, nasıl bir çığlık. Ben zannettim ki, akrep filan çıktı. Korkunç bir kriz geçirdi. Bizi duymuyordu artık. Çocuklar hemen hastaneye götürdüler, beyne sıçradığı dönemdi, ondan sonra ölüm fazına girdi. Yine de o güne kadar hiç şikayet etmedi, korkusunu belli etmedi. Ben olsam ederdim. Niçin bu kadar herkese borçluydu? Ne olmuştu? Genlerinde bir suç mu vardı? Büyüklerinden biri insanlığa karşı bir suç mu işlemişti? Ömür boyu borçlu gibiydi...
Vedalaşmış mıydınız Lülüşünüzle?- Sürekli öpüşüyorduk. Çok güzelleşmişti. Çocukluğuna dönmüştü. Zaten o kadar masumdu ki, o sanki yanlışlıkla benimle evlenmiş bir çocuktu. Baştan beri onu böyle düşünüyorum.
Yeteri kadar ağlayabildiniz mi?- Hayır, öyle bir ferahlık olmadı. Bırakamadım kendimi. Akşamları eve dönerken bir yerlerden telefon ederdik, “Bir ihtiyacınız var mı Lülüş Hanım, bir yerlere uğrayayım mı?” “Yok Hakkı Beyciğim, buyurun sizi bekliyorum” derdi. İşte onu aradığım saatlerde kimse görmeden biraz ağlıyorum.
Hayata dair bir sonuç?- Ne sonucu olacak Ayşeciğim, giden gidiyor. Bize keşkeler kalıyor. Keşke daha kavgacı biri olsaydı, keşke kendini daha çok düşünseydi, keşke bu kadar iyi olmasaydı. Ben prostatımda ve bağırsağımda iki kere kanser buldum. Kızım Zeynep haydi deyince doktora gittim. Lülüş ise, birini rahatsız edecek diye söylemez, yük olmak istemez. Sevdiklerimizi kaybettikten sonra ben onu yatak odasında hep dizüstü oturmuş, bir şeyler okurken bulurdum. Benim hayatımda öyle şeyler yok. Öyle hislerim de yok. Lülüş gitti, benim hislerim de gitti...
En sevdiğim insanın 55 sene kanını kuruttum
Sizin hangi özelliğinize hayrandı?
-Lülüş beni sevmek dışında, beğenirdi de. Ne var ki beğenmediği kimseyi de görmedim. Doğrusunu istersen, bu kadar iyi niyetli ve müspet olunca, insan dünyayı flu görürmüş gibi geliyor. “Şu yeşilliğin güzelliğine bak” derdi. “E baktım Lülüş!” “Farkında mısın kaç çeşit yeşil var?” Benim hep acelem vardı, hep işim vardı. Onunsa, bana dünyayı hep güzel gösterme gayreti...
Sizden daha pozitif bir tip...- Orası muhakkak. Bir de her şeyin tadını çok çıkarırdı. Eski bir Citroen'im vardı, dağ bayır gezerdik, 60'lı yıllar, ondan mutlusu yoktu.
Siz onun nesine hayrandınız?- Ben 55 sene her akşam eve çok sevinerek döndüm. Düşünsene, her akşam güleryüzlü bir kadın kapıyı açıyor. Bencilliğin karşıtı “sencillik” vardır ya, benim “diğerkâmlık” dediğim mizaç, Lülüş onun tipik örneğiydi...
Siz de evin egoisti...- Hem de nasıl. Ben ne kadar bencilsem o da o kadar verimkâr. İyilikten ölecek.
Onun bu iyi niyetini suistimal ettiniz mi? -Valla en sevdiğim insanın 55 sene kanını kurutmuşumdur. Hem de nerede biliyor musun? Sofrada. Sofra huysuzuyum ben.
Yaşlılık döneminiz nasıl geçti? Hâlâ sofrada kadıncağızı delirtiyor muydunuz?- Hep yaptım. Yemek zamanı gelince, tabanca çekilmiş gibi oluyorum. Böyle kötü bir özelliğim var. Ama Lülüş için de benim için de aile, kutsala yakın bir şeydi. Bu müesseseyi bu kadar benimseyen iki insanın bir araya gelmesi ne netice verirse, bizde de öyle oldu. Günden güne bağlandık, sarmaşık gibi.
“Gel hanım bir sarılayım...” yapar mıydınız?- Niye yapmayayım ki? Her gün bana sorardı, “Bugün ne oldu?” diye. Ben de “Amaaan ben Meclis'e gitmiyorum ki, gazetede bir odanın içinde oturuyorum” diye geçiştirirdim. Şimdi kendime kızıyorum, “Eşek kafalı!” diyorum, o kadar hikâye vardı, uydursaydın bir tane. Ben insanları çok sağlam seviyorum ama saadet, detayda. O da bende yok. Daha bir sürü hıyarlık yaptım, çok pişmanım.
Ne gibi?- Yolda gördüğü her şeyden keyif alırdı, güzel bir manzaradan, bir ırmaktan, güneşin batışından. “Bak” derdi, “Hakkı, bak...” Uludağ'a gideriz bayılır. En son Artvin'e gittik, baktığı, gördüğü her şeyin tadını çıkarır, benimle paylaşmak isterdi. Ben oralarda değilim ki. Oysa şimdi bana “Bak bu ne güzel!” diyen kimse yok. Meğer duygu açığımı onunla telafi ediyormuşum. Şimdi kaldım sopa gibi...
İnsanın 60 yıl boyunca yanında ağaç gibi duran birini kaybetmesi, ne kadar acı verici bir şey?- Tarifi yok. Başka ölümlere benzemiyor. Annemde babamda da ciğerim yandı. Ama yüksek sesle hiç utanmadan söyleyebilirim ki, Lülüş'ün gidişi, bütün o ölümlerden farklı. Benden bir şeyler de birlikte gitti. İçeriden bir şeyler. Bunu erkekler, kadınlardan daha çok hissetmeye mahkum. O yüzden münasibi erkeğin önce gitmesi...
Küçük bir kabristanım var; Şöyle bir hesapladım, benim sevdiğim insanlardan oluşan küçük bir kabristanım var. Hepsini tek tek yazdım, çok canımı yakan ölümler olmuş. Tam 45 kişi. Lülüş, 46'ncıydı. Yırttım attım listeyi...

Yaşarken sevdiklerimizin kıymetini bilmemiz dileği ile......

23 Aralık, 2009

TARÇINLI, CEVİZLİ KOLAY VE HAFİF TATLI


Aşağıda yazdığım tatlı tarifi hem yapımı kolay, hem gerçekten çok hafif hem de bereketli bir tatlı (bir büyük fırın tepsisi çıkıyor). En iyi tarafıda malzemelerinin genellikle her an elimizin altında bulunacak cinsten olması. Ben yaparken eşim çok şerbetli tatlıları sevmediği için 4 bardak şeker 5.5 bardak su ile yapıyorum.

Malzemeler
2 yumurta
1 çay bardağı yoğurt
1 çay bardağı sıvıyağ
1 çay bardağı şeker
1 paket kabartma tozu
Alabildiği kadar un

İçi
1 bardak ceviz
2 tatlı kaşığı tarçın
Şerbet
5 Şeker
5 Su
Şekeri kaynat soğuk olsun. Hamuru yoğur 1 cm kalınlığında aç arasına dövülmüş ceviz, tarçınlı karışımı serp rulo yap dilim dilim kes tepsiye diz ve fırında kızart. (Dizdikten sonra elinle üstüne biraz bastır)

21 Aralık, 2009

EVDE MUM SÜSLEME


Mumun tarihçesine biraz bakacak olursak Mısır ve Girit’te en az 5000 yıllık şamdanların olduğunu ve Mumun Antik Çağın ilk buluşları arasında bulunduğunu, Orta Çağ’da Avrupa’da donyağından yapılan mumların kullanıldığını görürüz. Bütün bu tarihi bilgilerin dışında ise sanırım çoğumuz evlerimizde rengarenk, çeşitli boylarda ve renklerde, hatta çeşit çeşit kokulu mumları hem aydınlatma hem de dekorasyon için kullanmayı çok seviyoruz. Aşağıda ki mumları yapalı bir hayli zaman olmasına rağmen fikir olur diye koymak geldi aklıma. İkisinin de süslemesi çok kolay. Boncuklu olan için mumum etrafına tutkal sürüp, boncukları elimle tuz eker gibi yerleştirmeye çalıştım. Diğerin de ise mumum etrafına yine tutkal sürüp ince sicim benzeri bir ipi mum etrafına doladım ve iri boncukları yapıştırdım. Hepsi evde bulunan malzemeler ile yapıldı. İsterseniz boncuk yerine renkli kum, sicim yerine, tel yada çeşit çeşit kurdela, tarçın çubukları hatta karanfil kullanabilirsiniz. Birkaç çeşit daha yapıp kız kardeşime ve arkadaşlarıma hediye bile ettim. Her zaman evlerimizin vazgeçilmezi olan mumları siz de buna benzer malzemeler ile kendiniz süsleyebilirsiniz. Bu arada yukarıdaki resmi internette gezinirken gördüm benim çok hoşuma gittiği için paylaşmak istedim.....



17 Aralık, 2009

Nazım HİKMET....KADIN

KADIN

Kimi der ki kadın
uzun kış gecelerinde yatmak içindir.
Kimi der ki kadın yeşil bir harman yerinde
dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir.
Kimi der ki ayalimdir.
Boynumda taşıdığım vebalimdir.
Kimi der ki hamur yoğuran,
Kimi der ki çocuk doğuran,
Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal.
O benim kollarım, bacaklarım.
Yavrum, annem, karım, kız kardeşim hayat arkadaşımdır.

Nazım HİKMET

Bu şiiri çok severek okurum her zaman. Hatta uzunca bir zaman buzdolabımda küçük bir mıknatıs ile takılı durdu. Bazen de düşünürüm şiiri okuduktan sonra bunu dillendirebilmek için ne gerekir diye. Çünkü çoğumuz sevgimizi bir türlü anlatmayı bilemeyiz. Ya da anlatmak istediğimiz zaman çok geç olur... Bazen de düşünüyorum sanıyorum kadınlarımız hem herşey, hem de hiç birşey diye....






16 Aralık, 2009

PORSELEN ÇORBA TENCERESİ VE DEREOTLU POAÇA TARİFİ


Bir çoğumuzun evinde 12 kişilik yemek takımlarının içinde verilen bu kocaman çorba tencerelerinden vardır. Ben açıkçası çorba tenceresi olarak kullanmaktan çok hoşlanmadığım için (hem tencerelerde artık çok şık/hem pişir-doldur-boşalt zaman kaybı açıkçası) bu güzelim tencereleri kurabiye/poğaça tenceresi olarak, yada zeytinyağlı yaprak sarması için kullanıyorum. Sadece misafir yemeklerinde kullanmaktan daha hoş oluyor bence, hem göze, hem gönle, hem de günlük kullanıma yarıyor. Kim bilir sizlerden de belki bu tencerelerden çorba tenceresi olarak çok hoşlanmayanlar var ise, belki bundan sonra böyle değerlendirmek istersiniz….

Gelelim Dereotlu-Peynirli Poğaça Tarifimize,

DEREOTLU POAÇA
1 su bardağı yoğurt
1 çay bardağı sıvıyağ
Yarım paket margarin (Yumuşak olacak)
1 paket kabartma tozu
2 yumurta (1'nin Sarısı dışına)
Peynir (iki kibrit kutusu kadar yeterli oluyor)
Dereotu
tuz
Un
Yapılışı: Malzemenin hepsi karıştırılıp yumuşak bir hamur kıvamına getirilir. Ceviz büyüklüğünde yuvarlayarak tepsiye dizdikten sonra üzerine yumurtanın sarısını sürüp fırına veriniz. Üstüne çörek otu, susam, haşhaş artık ne ister iseniz size kalmış.

15 Aralık, 2009

YENİ YIL İÇİN KAPI SÜSLERİ







Evimizde yeni yıl için bir davet vereceksek eğer, misafirlerimizi sıcak bir karşılama ile ağırlamanın sanırım en iyi yollarından biri daha kapıda onlara sıcak ve samimi bir ortam ile “Hoş geldiniz” demektir. Malum kapı süsleri, masaya ya da sehpaya yerleştirilmiş şık ve dekoratif mumlar ve kokulu küçük tütsüler, yada lavanta kesecikleri ortamı hem yumuşatıyor, hem renklendiriyor, hem de misafirlerimize kendilerini özel hissettiriyor. Kapı süslerini herhangi bir mağazadan alabileceğiz gibi, kendiniz de hazırlayabilirsiniz. Çam ağaçlarının dalları, sokakta mevsim itibariyle bolca bulunabilecek kozalaklar, at kestaneleri, keçelerden keserek yapabileceğiniz çeşit çeşit süslemeler (kar taneleri, kapı süslemesi için motifler…) hatta rengarenk ponponlar yapıp bunları birleştirerek bile kendinize güzel bir kapı süsü hazırlamanız mümkün. Bir sprey boya ile kozalakları, at kestanelerini, evlerimizde genelde bulunan kabuklu fındık, ceviz gibi şeyleri boyamayı hiç denediniz mi? İnanın insanın el emeği ile yapılan şeyler hem daha keyifli, eğlenceli, hem de daha uygun fiyatlara inanılmaz şeyler yapmanıza imkan tanıyor.

14 Aralık, 2009

NAZAR BONCUĞU


İster bilimsel olarak karşınızdakine verilen kötü enerji deyin, ister aksesuar, isterseniz sizi dinsel olarak kem gözlerden koruduğuna inanın, ister birbirinden güzel, renk renk taşların büyüsüne kapılın, hepimiz bir şekilde kullanmışızdır bu boncuklardan. Nazar boncuğu Eski bir Anadolu inancının camdaki yansımalarıdır. İnsanlık tarihi boyunca, her kültürde ve dinsel inançta, göz figürü kötülükleri savan güçlü bir tılsım olarak kabul edilmiştir. Musevi, Hıristiyan ve İslam kültürlerinin yanı sıra, Budist ve Hindu toplumlarda da görülen bu ortak gelenek Anadolu'nun 3000 yıl öncesine dayanan cam sanatında yeni bir kimlik kazanmıştır. Anadolulu bir cam ustası, göz figürünün gücünü ateşin gücüyle birleştirerek yepyeni bir tılsım yaratır. Üstelik tamamen el sanatıdır bu ürün. Nazar boncukları genelde göz şeklinde olur. Göze aynı zamanda boncuk da dendiğini okudum bir yerlerde. Dahası da var aynı yazı da “Bu bağlamda bakıldığında kişinin dünyaya açılan penceresi gözdür ve göz her türlü, iyi ve kötü, düşüncelerin ilk çıkış noktası olarak kabul edilir. Bu yüzden bakışlardan, kötü gözlerden korunmak amacıyla emici özelliği olduğuna inanılan mavi renkli taşlar eskiden beri kullanılır” diyordu. Bende insanların niyetlerini, tıpkı yalan söylediklerinde olduğu gibi gözlerin ortaya koyduğuna inanıyorum açıkçası. Yani yüreklerin güzelliğini gözlerin ele verdiğine, huzurlu bir insanın gözlerinin huzur, iç güzelliği olmayanların gözlerinin kötü enerji yaydığına. Gerçi nazar boncuğunu nazardan korusundan çok, dekor olarak seviyorum ama, olsun…. Bu güzel ve el emeği boncukların büyüsüne kapılmayan kaç kişi vardır ki.Yeni başladığımız bu haftada bütün kötü gözler sizden uzak olsun......

11 Aralık, 2009

GÖZLER VE KADIN


Aşağıda ki yazı çok hoşuma gittiği için sizlerle de paylaşmak istedim. Eminim çocukluk dönemlerimizde hepimizin annelerimizin bakışı ile ilgili bir anısı vardır. Gerçi zaman zaman ben babamın bakışlarını da hatırlıyorum ama , annelerin ki sanıyorum daha çok yer etmiş belleğimize. Bir zamanlar evlerde komşu muhabbetleri edilen bir kültürün her ne kadar son zamanını ucundan da yakalamış olsak, kendimi şanslı hissediyorum böyle bir ortamda büyüdüğüm için. Çalışma hayatı annelerimizin ev hanımı iken bize sundukları güzellikleri çocuklarımıza sunmuyor ama, en azından bizim bunları görme onlar ile bu güzelliği yaşama şansımız oldu diye düşünüyorum. Kızıma benim ve babasının neden kreşe gitmediğini bir türlü anlatamamıştım. Çocuk benim annem ev hanımını o yüzden gerek yok dememi yaşı da çok küçük olduğu için, uzunca bir zaman kavrayamadı. Bizler annelerimizin tek bakışından ne dediğini anlardık ama, çocuklarımıza sanıyorum bunu da anlatmak mümkün değil, çünkü; onlara öyle bir bakış ile bakacak olsanız, “ne oldu, bir şey mi var?” deyiveriyorlar. Bu güzel yazıyı sanıyorum ki siz de beğeneceksiniz…..

Yeryüzündeki bütün canlıların gözleri sadece, bakıp görmeye yaradığı
halde kadın kısmı, neredeyse bir tek ortalığı süpüremez gözleriyle...
Sever, sevişir, beğenir...
Döver, küser, barışır...
Nefret eder, hesap sorar, azarlar...
Kovar, bağırır, çağırır, alay eder...
Erkek de bir insanoğlu, o da yapar demeyin!
Erkekler her durumda öyle bön bön bakarlar.
Asla, ne demek istediklerini anlamazsınız.
Gözlerini konuşturan sadece kadınlardır.
Çocukluğunuzu düşünün...
Annenizin bin türlü bakışı gelecektir aklınıza.
Misafirler gitsin, ben sana gösteririm bakışı...
Hadi artık odana git, yat bakışı...
Ağzını şapırdatma! bakışı...
Kıçım tutulsaydı da seni doğurmasaydım bakışı...
Aynı babası bakışı...
Babanızdan bir bakış var mı, aklınızda?
Hiç zannetmiyorum olduğunu.
Babayla göz göze bile gelinmez öyle zırt pırt.
Şimdi de
büyüklüğünüzü düşünün...
Kaç kadın bir bakışın peşinden gitmiştir?
Hiç..
Peki kaç erkek bir bakış uğruna odu ocağı terk etmiştir?
Çookk.. :)))))

10 Aralık, 2009

SIRADIŞI ÇANTALAR







Genel olarak bayanlar çeşit çeşik, renk renk, hatta farklı büyüklükte ki çantaları severiz ama, bunlar gerçekten sıradışı görünüyor. Özellikle kıymaya benzeyeni takmak isteyen olur mu bilmem ama düşünüp yapanları tebrik etmek lazım.












09 Aralık, 2009

PORTAKAL, MANDALİNA VE GREYFURT


Herkese günaydın,
Bu aralar meyve suyu sıkmak için yapılan ön hazırlık (kesme) sırasında hep bu inanılmaz güzellikte ki renkleri de çekmeliyim diye düşünüyorum. En sonunda çektim. Bu renk cümbüşü sizi de benim kadar etkiler mi bilmem ama, gerçekten çok güzeller ....
Hepimizin bildiği gibi bu üçlü kış aylarının vazgeçilmez meyvelerindendir. Bol miktarda C vitamini içerirler ve bu nedenle gribe, soğuk algınlığına ve nezleye iyi gelirler. Portakal C vitamininin yanı sıra B vitamini, potasyum, kalsiyum, magnezyum da içeriyor. Lifler, organik asitler ve şeker açısından da zengin. Ve tüm bu içerdiklerinin vücudumuza çeşitli yararları var. Portakal ve Greyfurt’un pembe renkte olanlarının sarı renkte olanlardan daha faydalı olduğunu biliyor muydunuz? Renginin kırmızı olması bol miktarda “Likopen” den kaynaklanır. İçinde bol miktarda Likopen olan besinler cilt ve beden yaşlanmasını geciktiren son derece önemli besinlerdir. Özellikle sigara içenlerin daha fazla C vitamini ihtiyacı olduğu için daha fazla tüketmeleri gerekiyor.





08 Aralık, 2009

ELMALI TURTA

Hem yapımı kolay, hem oldukça hafif ve şık bir tatlı


½ paket margarin
1 yumurta
2 çay bardağı şeker
1 paket kabartma tozu
2 yemek kaşığı yoğurt
Göz kararı un (hamur yumuşak olacak)

3 elmayı 1.5 çay bardağı şeker ile pişirip tarçın dök ve soğumaya bırak. Diğer malzemeleri yumuşak kıvamda hamur yapıp iki ceviz büyüklüğünde ayırdıktan sonra yağlanmış tepsiye yay. Üzerine elmayı koyup ayrılan hamurdan uzun ince şeritlerle kafes kafes şekil ver. Fırından çıkınca soğutup üzerine pudra şekeri dök. Sonrası malum, herkese afiyet olsun.

07 Aralık, 2009

TEK VE TEK BAŞINA TÜRKAN


Şimdiye kadar okuduğum yaşanmış hayat hikayeleri arasında en güzel olanı demek sanıyorum diğer okuduğum güzel hayat hikayelerine haksızlık olur, ama; Türkan hanımın hayatı gerçekten yaşanılası, bir anı dahi boşa geçmemiş, cesaret, azim, ahlak ve en önemlisi yürek isteyen olağanüstü bir hayat. Okurken çok düşündüm ülkemizde fazla değil böyle 20 kadın daha yetişmiş olsaydı, bu ülke kim bilir nerelerde olurdu diye. Türkan hanımın bazı yaptıklarını zaten biliyordum, örneğin kardelenleri, ama bilmek ve onun her yönünü bu kadar detaylı okumak o kadar farklı ki, bilmediğim çok yönü varmış açıkçası. Cüzam gibi bir hastalıkla baş etmeye, cüzamı yok etmeye çalışmak yetmiyormuş gibi, hastalarına dokunması, kimsenin görmek dahi istemeyip tecrit ettiği insanlara sarılması, onlar için yürekten çalışma ne ki, onların yakınlarına bile bakmaya yetecek kadar büyük bir yürek taşıması, iyileştirdiği hastaları, barındırması ve onlara iş ve aş vermesi, bir nefeste anlatamayacak kadar çok büyük özveri. Kurban bayramında hastasının canı işkembe çorbası istedi diye işkembe temizleyip, hastaya çorba yaptıran bilmem ki kaç Profesör var bu ülkede ya da hastasının sadece sağlığını değil yaşam koşullarını da düzelten kaç doktor tanıdınız, hangisini anlatacağım bilemedim lütfen kitabı okuyun ve etrafınızdakilere okutun. Benim kitabı bitirişim zor oldu açıkçası önceleri tam gaz okurken, bitmesine az kaldıkça az az okumaya başladım. Biterken bu güzel hayat için biraz gözyaşı ve tarifsiz minnet duygusu vardı içimde. Umarım hepimiz bu güzel ve özel hayattan ders almayı biliriz. Nurlar içinde yat, önünde saygı ile eğiliyorum.

04 Aralık, 2009

PİZZA GİBİ PİZZA TARİFİ


Geçenlerde iş yerinde bir arkadaşım sağ olsun aşağıda yazacağım pizza tarifini verdi bana. Şimdiye kadar o kadar çok pizza tarifi denedim ki, anlatamam size. Her seferinde eşim “çok güzel olmuş ama pizza” gibi değil dedi. En son yaptığım tarif gerçekten pizza gibi pizza oldu ama ben tarifi biraz değiştirmişim haberim yok. Başka arkadaşlarımla konuşup, onlara anlatırken fark ettim durumu. Tarifte 3 kahve fincanı un var ama, bana az geldiği için göz kararı un koyarak yaptım ve sanırım kahve fincanı değil de çay fincanı olmalıydı diye düşünüp durdum. Kahve fincanı doğru imiş ama neye yarar. Gelelim benim tarife her şey aynı sadece un farklı, üstat olanlar derler ya elinizden çıkana kadar, yada göz kararı un koyun diye. Bende göz kararı un ile bir güzel yoğurup, merdane ile unlayarak açıp, yaklaşık iki karış çapında bir tavaya koymadan önce, açtığım hamuru elimde biraz çevirip, pişirdim. İnanın hamur yoğurma, malzeme hazırlama ve pişirme en fazla 20 dakika sürüyor. İki defa yaptım ikisi de çok güzel oldu. Siz isterseniz hem doğru ölçü ile (üç kahve fincanı un) hem de benim yaptığım gibi deneyin. Banakalırsa hiç pişman olmayacaksınız…..


Malzemeler:

1 yumurta
3 yemek kaşığı yoğurt
1.5 yemek kaşığı yağ
½ paket kabartma tozu
Tuz
3 kahve fincanı un (benim yaptığımda aldığı kadar un)

Üst malzeme size kalmış, sosis, sucuk, mantar, kırmızı biber, doğranmış yeşil zeytin ve bol miktarda kaşar ile yaptım ben. Hamuru yerleştirince üstüne yaklaşık 3/4 çay bardağı sütte ezdiğim, bir tatlı kaşığı salçayı sürdüm. Hamuru nereden aklımda kalmış bilmiyorum ama çatal ile birkaç yerinden deldim. Malzemeleri koyup, en üste pul biber ve kekik ektim. Önce 1 dakika kadar altını çok açıp, sonra kısık ateşte pişirdim. Umarım beğenirsiniz, deneyecek arkadaşlara şimdiden afiyet olsun….

01 Aralık, 2009

MODERN YATAK ODALARI








Hepsini ayrı ayrı çok beğendim ama, favorim sanıyorum (sanıyorum diyorum çünkü hepsi güzel olunca seçmek zor oluyor malum) en alttaki.