30 Nisan, 2010

GİYİLEBİLİNİR DEĞİL, YENİLEBİLİR MODA


















Bu modacılar gerçekten çok hoşlar ve ben kendilerine inanılmaz hayranım doğrusu. Bu nasıl bir yaratıcılıktır bilmiyorum ama; aşağıdakiler çok güzeller. Milliyet gazetesinin haberi ve yazısını da aynen ekledim. Beni gülümsetti, bakalım siz neler hissedeceksiniz. Sadece hamsili kemerden çok hoşlanmadım :)

MİLLİYET GAZETESİ 30/04/2010
İtalyan fotoğrafçı Fulvio Bonavia, “A Matter of Taste” kitabı için Şef Pete Matia ile işbirliği içinde bir fotoğraf serisi hazırladı. Fotoğrafların amacı yemek tasarımı ve fotoğrafçılığı hakkındaki fırsatların çeşitliliğini göstermekken ortaya çıkan sonuç sandıklarından da fazla ilgi gördü!
İnceledikçe etrafımızdaki basit şeylerin aslında birer ilham kaynağı olabileceğini düşüneceksiniz. Ayakkabı, şapka, takı ve diğer aksesuar modelleri son derece stil sahibi ve hoş görünüyor, giyilemeseler bile. Ama zaten moda her zaman giyilebilir olmaz, değil mi?

GÜVEÇTE MANTAR

Malzemeler:
½ kg Mantar
3-4 adet biber
2 adet orta boy domates
1 büyük boy soğan

Kolay bir yemek ama; sunumu da, lezzeti de son derece güzel. Soğanları küçük küçük doğrayıp bir tencerede biraz kavuruyoruz, onlar pişerken ince doğradığımız biberi de ekliyoruz. Daha sonra yine küçük küçük ve küp küp doğradığımız mantarları da ilave edip pişmesine yakın, kabuğunu soyup küp küp doğradığımız domatesleri, karabiberini, tuzunu ve seviyor iseniz kekiği koyup sulanan mantarın biraz suyunu çekmesini sağlıyoruz (Ben bazen mantarlar pişerken küp küp doğradığım sosisleri de ilave ediyorum). Daha sonra tek porsiyonluk güveçlere paylaştırıp, üstüne bir dilim kaşar peyniri koyup, fırında üzeri pembeleşinceye kadar pişiriyorum. Güveciniz yok ise, borcamda da olur tabii ki. Deneyin banakalırsa.

26 Nisan, 2010

MERHABA


MERHABA,

Bazen bazı kelimeleri çok sık kullanmak ile birlikte sanıyorum bir çoğumuz ne anlama geldiğini bilmiyor, dil alışkanlığı ile tekrar ediyor, hatta genellikle ne demek diye düşünmüyoruz bile. Geçenlerde Sunay Akın bir programında Kanuni Sultan Süleyman’ın kızlarından biri olan Mihrimah Sultan adına iki tane (Üsküdar ve Edirne de) camii yapıldığını ve bunun hikayesini dinledim. Mimar Sinan’ın bu konuda tartışmasız çok iyi olduğunu bilmekle birlikte açıkçası bir kez daha hayran kaldım, hem Mimar Sinan’a hem de Sunay Akın’ın anlattığı olaya. Mihrimah Farsçada güneş ve ay anlamına geliyormuş. Edirnekapı Camii’nin tek minaresinin arkasından güneş batarken, Üsküdar’daki caminin minareleri arasından ay doğuyormuş. Sanıyorum bu hesaplama, estetik ve matematiğe hayran olmamak mümkün değil. Bu tür sohbetleri, hikayeleri çok sevdiğim içindir ki sizlerle paylaşmayı da çok seviyorum. Aşağıda ki, yazıda da çok güzel ve anlamlı. Umarım beğenirsiniz…..

MERHABA,
Merhaba demek ne demek? Hiç düşündünüz mü? Ya da bilen var mı içinizde? Merhaba ne anlama geliyor diye?.Çok ilginç bir o kadar da hoş ve sıcak bir anlamı varmış meğer...'Merhaba' aslında farsça kökenli olup ''benden size zarar gelmez'' anlamına geliyormuş. Çok hoş değil mi? Bunu öğrendikten sonra karşımdaki insana "merhaba" demek daha bir anlamlı oldu benim için, bu mesajı okuyan herkese benden; MERHABA Türk Ordusuna Merhabayı öğreten Atatürk’tür. Bilindiği gibi Osmanlı ordusunda İçtimalarda Komutanlar Askeri '' Selamün aleyküm asker '' diye selamlar, askerde ''essalmün aleyküm '' diye cevap verirdi.
Atatürk üsteğmen, Selanik'te Alay komutanı rahatsızlanıyor istirahat verilip gönderiliyor. Alayda bir çok kıdemli subay olmasına rağmen Alay komutanı vekilliği geçici olarak Atatürk'e veriliyor. Atatürk ilk içtima sabahı atının üstünde alayın önüne geliyor ve birden aklına Selamün aleyküm yerine '' MERHABA ASKER '' demek geliyor.

Asker önce ne cevap vereceğini bilemiyor bir an alay efradında duraksama yaşanıyor. Atatürk ikinci kez ve daha gür ve sert bir şekilde MERHABA ASKER i tekrarlıyor. Asker de o an kendiliğinden ''Sağol '' ile cevap veriyor.

Atatürk can dostu Nuri CONKER İLE İSTANBUL FLORYADA sohbet yaparken ''Nuri biliyor musun? Merhaba Asker i bu orduya ben soktum '' diyerek yukarda ki olayı anlatmıştır.

21 Nisan, 2010

BAHAR MÜJDECİSİ GELİNCİK ÇİÇEĞİ VE MİTOLOJİK HİKAYESİ


Bahar ile birlikte gelip, yayılabildiği her yeri kırmızı giydiren gelinciğin binlerce yıldır var olduğunu ve çeşitli amaçlarla kullanıldığını biliyor muydunuz? Çoğu kırmızı renkli olmak ile birlikte ender de olsa pembe, sarı ve beyaz gelincikler de görmek mümkün. Eski zamanlarda gelincik “dağ lalesi” olarak da adlandırılmış, narin ve güzel bir geline (Türk töresinde gelinler eskiden beyaz değil kırmızı gelinlik giyerlerdi) benzetildiği için gelincik adı verilmiş. 3 bin yıl önce dahi eski Mısır lahitlerinde gelincik resimlerine rastlanmış. Homer’in İlyadası’nda ölen savaşçılar gelinciklere benzetilmiş.

Eski Yunan / Roma mitolojisinde de gelincik tanrı ile ilişkilendirilmiş. Morpheus (uyku tanrısı Hypnos’un üç bin çocuğundan biri ve insanlara uykuda çeşitli biçimlerde görünen düşleri simgeliyor) uyutmak istediği kişilere gelincikten yapılan taçlardan verirmiş. Morpheus için yapılan tapınaklar bu yüzdendir ki gelinciklerle süslenmiş.

Romalılar kara sevdaya düşenlere gelincikten yaptıkları içeceklerden verirlermiş ve bu içeceklerin aşk acısını azaltacağını düşünürlermiş.

Gelinciğin çiçekleri, yeşil yaprakları ve tohumları değişik amaçlarla kullanılır. Gelincik hafif bir yatıştırıcıdır. Özellikle taç yapraklarında rhoeadic ve papaveric asitler vardır. Eskiden İstanbul’da gelincik şurubu ve gelincik şerbeti yapılırmış. Hatta gelincik reçeli, likorü, zeytinyağlı gelincik yemeği, böreği, muhallebisi dahi yapılıyormuş. Sahrap Soysal’ın gelincikle ilgili bir yazısında Bozcaada’daki Adacafe’de (Adagelincik) bu lezzetli ürünler hala yaşatılmaya çalışılıyormuş diye okumuştum. Bana da huzur ve mutluluk veriyor, araba ile yanlarından son sürat geçerken, seyretmeye doyamadığım gelincik tarlaları.

14 Nisan, 2010

"GERÇEK VE MASAL"


http://mutfaktazen.blogspot.com/ sitesinin sahibi Tijen İnaltong'un aşağıda vereceğim adreste "Gerçek ve Masal" isimli çok güzel bir yazısı var. Günümüzdeki çevre kirliliği, bilinçsiz tarım, üç kuruş daha fazla para kazanmak adına kirlettiğimiz doğa ve hepsinden önemlisi kendi geleceğimiz iken kıymet bilmeme, ancak böyle güzel anlatılıp, böyle akıcı ve masal tadında gözler önüne serilebilirdi. Özellikle tüm hanımların ve annelerin okuması dileği ile...


ALTIN SIVI "ZEYTİNYAĞI"

Cennette iki tane ağaç olduğuna inanılır. Bir tanesi İncir Ağacıdır, Gerçeği temsil eder. Diğeri ise Hayatı temsil eden Zeytin Ağacı .Meyve suyu gibi tüketilebilen tek meyve yağı zeytinyağıdır.

Zeytinin insanlık tarihindeki önemi bütün kutsal kitaplarda, yaratılış ve yerleşim destanlarında anlatılmaktadır. Tarih boyunca, zeytin ağacına verilen değeri anlamak için, insanoğlunun ona umut, barış, zafer gibi anlamlar yüklediğini, hatta kimi toplumlarda ağacın ve meyvesinin kutsal sayıldığını bilmek yeterlidir. Yaşadığımız modern çağda ise, altın sıvı zeytin yağı yeni bir statü kazanmıştır: Sağlık ve lezzet ve saflık..

Zeytinyağı,




Koroner hastalıları önlemekte önemli bir fonksiyonu olup, ayrıca kemik gelişimi, beyin ve siniri sistemi üzerinde etkilidir.
Kolesterol seviyesini düşürdüğü gibi, atreiosclerosise engel olmaktadır. Yüksek kan basıncını ve diyabeti önlemektedir.
Sindirim sistemini düzenleyerek gastrit ve ülsere engel olmakta, safra kesesi taşlarının oluşumunu engellemektedir.
Anne sütündeki yağa eşdeğer tek nebati yağdır.
Bebek pişiklerine, cilt kurumalarına iyi gelen doğal nemlendiricidir. Cildi güzelleştirir.
Karaciğeri çalıştırır, temizlenmesine yardımcı olur.
Vücudu besler.
Tok tutar.
Kolesterolün düşürülmesine yardımcı olur.
Kalp ve damar sağlığını korur.
Safra kesesi için çok faydalıdır.
Raşitizm hastalığı için faydalıdır.
Kabızlık için faydalıdır.
Böbrekleri temizler ve taşların düşmesine yardımcı olur.
Vücudu genç ve dinç tutar.

Ve elbette bütün bunların yanı sıra, yiyeceklerimize lezzet katan harika tadını ve kokusunu unutmamak gerekir. O kadar kıymetlidir ki ona bir anlamda “altın sıvı” da diyebiliriz. Zeyinyağının içinde bol E vitamini, kalsiyum, fosfor ve demir bulunmaktadır. Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre, zeytinyağı en çok Yunanistan’ın Girit adasında tüketiliyormuş ve burada Kalp ve Damar hastalıklarına çok az rastlanıyormuş.
Zeytinyağını kullanırken ondan maksimum yararı sağlayabilmek içinse yapılması gerekenler vardır. Örneğin zeytinyağını yemeklere en son aşamada katmak bunlardan ilkidir. Çünkü zeytinyağı maruz kaldığı ısıyla birlikte özelliğini kaybeden bir malzemedir. Zeytinyağının bekleme süresi, yani tazeliğini koruyabilmesi için geçecek maksimum süre ise iki hasat zamanı arasındaki kadar zamandır. Yani maksimum bir yıl diyebiliriz. Zeytinyağının saklanırken hava almaması, loş ve rutubetsiz bir ortamda bekletilmesi gerekmektedir. Nem, ışık ve hava zeytinyağının düşmanıdır. Bunun için de zeytinyağını saklamak için seçeceğiniz kabın ışığı geçirmemesi çok önemlidir. Bu yüzden uzmanlar zeytinyağının ya koyu renk cam şişelerde ya da toprak kaplarda saklanmasını öneriyorlar. Zeytinyağı şişesinin mümkün olduğu kadar dolu olması ve mümkünse mantar tıpayla kapanmaması da dikkat edilmesi gereken diğer hususlar. Bu arada zeytinyağının kalitesini dışarıdan rengine bakarak anlayamayacağımız, rengin kalite ile değil zeytinin çeşidi, olgunluk durumu ve hasat zamanı ile ilgili olduğu da bilmemiz gerekenler arasındadır. Bir de Naturel Zeytinyağının salata ve soslarda çiğ olarak tüketilmesi, Riviera zeytinyağının özellikle yemek ve kızartmalarda ve her türlü soğuk yemeklerin hazırlanmasında kullanılması, Rafine zeytinyağının ise hafifliği ile, sebzelerin marine edilmesinde, fırında ve ocakta kızartma yapmak için kullanılmasının en ideal ve sağlıklı seçim olduğu uzmanlar tarafından belirtilmektedir. Ülkemiz zeytinağcı yetiştiriciliği yönünden bir cennet olduğuna göre banakalırsa bu sağlıklı ve doğal üründen maximum oranda faydalanmalıyız ...

12 Nisan, 2010

82 yaşındaki Betül Mardin'den kadınlara öğütler...


Daha öncede bir yerlerde bahsettim sanıyorum ben iyi yaşanmış, dolu dolu geçen, sağlam duruşlu kadın hayatlarını, okumayı severim. Yıllar önce Ayşe Kulin'in Füreyyası'nı (Türkiye'nin kadın seramik sanatçısı) bir solukta okuyup bitirmiştim. Vehbi Koç'un kızı Suna Kıraç'ın hayat hikayesi de inanılmaz etkilemişti beni. Yine Ayşe Kulin'in Türkan'ı yakın zamanda okuduğum ve çok beğendiğim bir kitap olmasının yanısıra bu kitapların hepsindeki yaşanmışlıklar, azim, ayakta duruş ve mücadeleyi hep çok takdir ederek okudum. Kaldı ki genel olarak bizler için duygusal, sulu gözlü gibi ifadeler ... çok yaygın kullanılırken aslında kadınlar ne kadar güçlü, özverili ve azimliler. Anne olmak bile sanıyorum ki bunun en güzel örneği. Aşağıda ki yazı bu gün sabah mail'ime geldi. Hepsine katılmıyor olsanız bile yaşanmışlıkların ve tecrübenin önemli olduğunu düşünürsek güzel öğütler var içinde. Kimbilir belki zaten yaptığımız ve denediğimiz şeylerdir ama, ard arda okumak bile güzel.....

1. Her sabah spor yapacaksın. Günaşırı filan değil evladım. Her sabah.

2. Hep çalışacaksın. Üreteceksin. Beynin meşgul olacak, hep koşturman gereken işler olacak.

3. Günceli takip edeceksin. Haber izle, dergi, kitap, gazete oku. Gündemi yakala. Her konuda kendini update et. Yeni çıkan kitapları da bil, yeni açılan lokantaları da, bu sene moda olan renkleri de.

4. Evlilik ise şart değil, kafanı takma. Gerekli de değil. Hatta şöyle söyleyeyim: One problem less! (Bir problem eksik!)

5. Çocuk meselesine gelince... Ha işte, burada akan sular duruyor. Yapabiliyorsan yap. Birini bu kadar çok sevmek, onun sorumluluğunu taşımak sadece onu değil, seni de mutlu eder. Doğurmayacaksan, evlat edin. O zaman da senin çocuğun değişen bir şey yok. Evlat edinmeyeceksen de, manevi çocuğun olsun, birini okut, geleceğini şekillendirmesine yardımcı ol.

6. Günde bir kere et ye. Mutlaka her öğün sebze ve meyve ye. Kusura bakma, ben tatlı severim. Tatlıdan uzak dur diyemeyeceğim!

7. Ölümden sonra yaşamak istiyorsan, günlük tut. O küçük notlar, hem kendi hayatının tanıklığı, hem de yarına kalan bir bilgi kaynağı. Mesele benim babam, hiç üşünmeden 60 sene boyunca her gün Ece Ajanda'sına o gün olanları yazmış. Hâlâ açıp okuyorum ve çok faydalanıyorum.

8. Olumlu olacaksın.

9. Bazı şeyleri kabul edeceksin. Bütün kadınların seni sevmesine imkân yok! Demek ki bazı kadınlara dikkat edeceksin.

10. Erkeklere gelince, aynı anda birkaçını sevmeyeceksin. Ama onların böyle bir yeteneği olduğunu bileceksin!! !




08 Nisan, 2010

KAHVE BAHANE


Hava yine kapalı, dışarda yine yağmur var ve bugünlerde içi bir kıpırdayıp, bir hüzünlenenler için güneş adeta bizimle saklambaç oynuyor. Daha iki gün önce, insalar sokakta montsuz geziyordu, bu gün bere takanları bile gördüm. Ergenlikteki çocukların ruh halini taşıyoruz anlayacağınız... Sürekli tomurcukları inceliyorum bu aralar, sanki 24 saat bakacak olsam, açtıkları anı yakalayabilecekmişim gibi geliyor. Yağmurun en iyi tarafı doğadaki yeşilin bütün tonlarını ortaya çıkartması ve tomurcukların büyümesine hız katması sanıyorum. Yağmur ve bereket ne hoş bir anlam bütünlüğü içindeler değil mi? Yıllarca çok kalabalık bir ofiste çalıştıktan sonra, son bir yıldır yalnız çalışıyorum. İyi tarafları çok, boş zamanlarımda bol bol okumaya, kendimi dinleyip, camdan teker teker gelen mevsimleri doyasıya seyretmeye, hesapsız, yalansız, riyasız ve hatta dedikodusuz çalışmaya fırsatım olması ile birlikte, uzun yıllar boyunca karşı karşıya çalıştığımız arkadaşıma, ahiretliğime de büyük bir özlem duyuyorum zaman zaman.... Çay ve kahve molasında çoğunlukla sessizliğin sesini dinliyorum camdan mevsimlere bakarken. Zaman telaş içinde geçerken kaçırdıklarımızı düşünüyorum. Huzurlu ve mutluyum mutlu olmasına da söyleyeceklerimi dinleyecek, tek bakışımdan anlayacak, gözümdeki sevinci de, hüznü de görecek birinin eksikliği var sanıyorum. Anlatmaya başlamadan ne dediğimi anlayacak, sonuna kadar dinleme sabrını gösterecek, anlattıklarım bir tarafa anlatmadıklarımı bile tahmin edecek biri... Aşağıdaki yazıyı internette bir sitede okudum ve bu ruh halime ne kadar uyduğunu fark ettim. Umarım etrafınızda sizi dinlemeyi becerebilen dostlarınız vardır. Bu arada bahsettiğim arkadaşıma bir şey oldu sanmayın, sabahtan akşama beraber olmasakta, her gün görüşemesekte, hen gün telefonlaşıyoruz. Banakalırsa sizde okuyun...

Sevgi için anlayın;

Bir söz içinde sözün söylendiğinden fazlası vardır. Sözün ilk anlamı üzerinden anladığımız sadece bir gölgesidir. Ama unutmayın ki her gölge arkasında güneşi saklar. Özellikle yakın olanlar sözlerin söylendiğinden daha çok şey söylemek isterler birbirlerine. Sözün içine baktığınız kadar arkasını da kollayın. Çünkü gölge güneşten haber verir. Evliliğinde sorunlar yaşayan bir erkeğe annesinin söylediği şu sözlerini aklınızdan çıkarmayın; "Eşinin söylediklerini dinle!" Aynı erkek, bir defasında yine annesine baş vurur. Bu defa asıl öğüdünü fısıldar annesi. "Şimdi git ve eşinin sana söyleyemediği her sözcüğü dinle." Aşka giden yolun kapısının anahtarı sevdiğinizi kulaklarınızla dinlediğiniz kadar kalbinizle de dinleyebilmenizdedir. Gölgeyi görüp güneşi fark etmezseniz üzülürsünüz. (S.DEMİRCİ)
"Şimdi git ve eşinin veya sevdiğinin sana söyleyemediği her sözcüğü dinle."

06 Nisan, 2010

DÜĞÜN PASTALARINI HEPİMİZ BİLİRİZ. YA BOŞANMA PASTALARINI .







40 yıl düşünecek olsam insanların boşanırken pasta yaptırmaları aklıma gelmezdi sanıyorum. Keyfi yok iken canı hiç yemek yemek istemeyen birisi olarak, bir anlamda istemediğimiz bir bağı kopartmak yada kurtuluş diye bile düşünmeye çalışsak da ne bileyim, size de pasta hep güzel olan kutlamaları ifade etmez mi? Herkes aynı şekilde düşünmek zorunda değil tabii ki. Bu da bir çeşit insanın kendini ifade tarzı olsa gerek. Yine de güzel ve anlamlı günler için pasta almak yada yapmak dileğiyle .....

05 Nisan, 2010

DUVARLARINIZA BAHAR GELSİN




Bahar sadece yorgunluk, karmakarışık duygular, mevsimin güzelliğini farketme ve doğanın uyanma zamanı değildir biz bayanlar için. Eskiden annelerimizin yaptığı kadar olmasa da çoğumuz baharda yazlık kışlık kaldırır, evlerde uzun zamandır el değmemiş yerlere el atar, içimizdeki bahar kıpırtısı ile balkonları şenlendirir, doğanın telaşına uyarak evlerimizde de bir bahar telaşı ve heyecanı yaşarız. Pazarlardaki renk cümbüşü ve taze taze sebze meyveler bile çoğumuzu keyiflendirir. Bahar biz bayanlara bahçede, sokakta, ağaçta, çiçekte, evlerde hatta pazarda bile inanılmaz keyif verir. Etrafımdaki çoğu insanda bu duyguları gördüğüm yada duyduğum için böyle diyorum ama; kimbilir belki bir yerlerde bu duyguyu aynı şekilde yaşamayan hanımlar da vardır.
Duvar Sticker yenilerde girmeye başladı evlerimize. Rengarenk, bahar ile uyumlu, duvarlarınıza farklılık katacak inanılmaz çok desen var. Evinizin dekorasyonuna degisiklik katmak ve biraz da konsept yaratmak istiyorsaniz, bunu butcenizi zorlamadan Duvar Sticker ile yapabilirsiniz. Büyük mağzalardan yada internetten sipariş ile alabileceğiz bu stickerlar evlerinizi şenlendirebilir. Yağlı boya zeminlere yapılması çok tavsiye edilmiyor, çünkü çıkartmak gerekir ise boyayı alabiliyormuş. Gerçi ev sizin kendi eviniz ise kim karışabilir ki, gönlünüzce her bahar bir başka renk yapabilirsiniz.