Tam da Aşure zamanı, evlerde çeşit çeşit bol bol yapılırken, herkes malzeme alma, yapma, dağıtma ve tabii ki tüketme derdine düşmüşken, eşim bile annem ne zaman yapacak bol yapsın diye beklerken, aşağıda ki adreste bu güzel yazıyı okudum ve öyle güzel, öyle çeşitli, farklı kültürlerde, farklı yapımlarını anlatmışlar ki hemen sizinle de paylaşmak istedim. Madem Aşure bolluk ve bereketin aşı, banakalırsa sofralarımız bolluk ve bereket dolu olsun ki olmayanlar ile de paylaşabilelim.
http://www.sofra.com.tr/
AŞURE
Bolluk ve bereketin paylaşımı
BOLLUĞU, bereketi, paylaşımı çağrıştıran geleneksel bir tatlımızdır aşure… İslamiyete göre Hicri takvimin ilk ayı olan Muharrem, "Aşure Ayı" olarak kabul edilirken, Muharrem'in 10'uncu günü ise Aşure Günü olarak kutlanır. Bu yıl 6 Aralık'a rastlayan Aşure Günü, Müslümanlıkta birçok açıdan önem taşımasının yanında, bu bereket yemeği başka dinlerde ve kültürlerde de farklı anlamlara sahip.
Aşure, hepimizin sevdiği, ikram edilince "Hayır" diyemediğimiz popüler bir tatlı…
Geleneksel olarak Kurban Bayramı'ndan sonra gelen Muharrem ayının 10'uncu günü pişirilip dağıtılıyor. Aslında Müslümanların kamerî (ay) takviminin birinci ayı Muharrem ayı. Muharrem ayının 10'uncu günü neler neler olmuş; İlhan Eksen'in "Çok Kültürlü İstanbul Mutfağı" kitabından öğrenelim: Aşere sözcüğü Arapça'da 10 sayısı anlamına geliyormuş. İnanışa göre büyük tufanda Nuh Peygamber ve yanındakiler gemiden 10 Muharrem'de çıkmışlar. Karınlarını doyurmak için de gemide arta kalan malzemelerle bir yemek pişirmişler. Ve doğal olarak tatlıyla tuzlu karışmış yemekte ama lezzetli bir şey çıkmış ortaya. Urfa'da ateşe atılmak istenen Hz. İbrahim, yine Muharrem ayının 10'uncu günü kurtulmuş ateşten… Yakup Peygamber, oğlu Yusuf'a Muharrem ayının 10'uncu günü kavuşmuş; Tanrı, Hz. Musa'yı bu günde kurtarıp Firavun'u boğdurmuş. Asırlar sonra, yine Muharrem ayının 10'uncu gününde Hz. Muhammed'in torunu, Dördüncü Halife Hz. Ali'nin oğlu Hüseyin de, Kerbela'da pınar başında su içerken şehit edilmiş.
İlhan Eksen ilginç bir saptama yapmış ve Yahudilerin de kamerî (ay) takvimlerinde birinci ay "Tışri" imiş ve onlar da bu ayın 10'uncu günü oruç tutup "Yom Kipur" (Kefaret Günü) bayramını kutluyorlarmış.
Ermeniler aşureyi Noel'de pişirirken, Rumlar cenazede pişiriyorlarmış. Bakın Agos gazetesi editörlerinden Sarkis Seropyan, İlhan Eksen'e ne güzel anlatmış aşure törenini… Ermeni evlerinde aşure yalnız yılbaşında ve Büyük Perhiz döneminde yapılırmış. 31 Aralık (Yılbaşı) ile 6 Ocak (Hz İsa'nın doğumu) arasında pişermiş ve bir tören havasında yapılan aşure muhakkak "Gelin" olurmuş! Aşurelik buğday iyice haşlandıktan sonra yoğurt yapar gibi bezlere, havlulara, elbiselere, çarşaflara sarılır, evin baş köşesine konurmuş. Üstelik bir de evdeki çocuklar üzerine kendi giysilerini koyarlarmış ki gelin olan aşure üşümesin! Aslında buradaki amaç, iyice pişen buğdayın soğumasını geciktirerek özünü tamamıyla suya vermesini sağlamak tabii.
Aşure'ye Neler Konulur?
Gelelim aşurenin içerisine neler konacağına… Eski İstanbul evlerinde en az yedi cins erzakla pişermiş aşure… Kerbela olayını anmak isteyenler ise hem oruç tutar, hem de malzeme sayısının "12 İmam"a atfen, 12 olmasına dikkat ederlermiş.
Aylin Tan'ın 29 Şubat 2004'te Cumhuriyet gazetesinde yazdığına göre, bazıları da 40 çeşit malzeme koyuyormuş aşureye… 40'ı tamamlayamayanlar için şöyle bir kolaylık sağlanmış: "Kırkı tamamlayamayan bir kaşık bal koysun. Nasıl olsa arılar kırk tür çiçeğin nektarını almıştır."
Aşureyi sadece pişirmeyeceksiniz, bir de dağıtmanız gerekir. Kimisi en az içerisindeki malzeme sayısı kadar eşe dosta dağıtırken, kimisi sadece yakın komşulara dağıtıp bu geleneği sürdürüyor. Kudret Emiroğlu'nun yazdığına göre bu konuda Yıldız Sarayı çok bonkörmüş… Aşure dağıtılırken küçük kase getirene kaseyle, kocaman gaz tenekesi getirene tenekeyle dağıtırlarmış aşureyi…
Müjgan Üçer'in yazdığından öğrendiğimize göre Divriği'de aşureye "Tatlı aş/dadlaş" derlermiş. Benzer şekilde Ermeniler de "Anuş abur / tatlı çorba" diyorlar. Ermenilerin yaptığı aşurenin içerisine nohut, fasulye, börülce girmiyor. Sadece aşurelik buğday ve meyve kurularından yapılıp, üzeri ceviz ve narla süsleniyor. Rumlar ise "Koliva" dedikleri "Susuz aşure"yi buğdayı iyice haşladıktan sonra, suyunu gidermek için bezlere serip, daha sonra kimyon, tarçın, kişniş, üzüm, ceviz, fıstık, badem, dövülmüş bisküvi ile karıştırıp, üzerine bol pudraşekeri serpip mezarlıkta dağıtıyorlar.
"Peygamber çorbası" veya "Muharrem aşı" diye de isimlendirilen aşureye, İstanbul'da aşurelik buğday, nohut, iç bakla, fasulye, börülce ve pirinç konuyor. İndirmeye yakın ise kayısı, kuru üzüm, kestane, ceviz, fındık, badem, antepfıstığı konuyor. Yüzü ise nar taneleri ve tarçınla süsleniyor. Aslında bu tarif, Gaziantep usulü aşureyle büyük benzerlik gösteriyor. Yalnız Antep'te geleneksel olarak şeker yerine üzüm pekmezi kullanılırken, günümüzde tatlılık ayarı şekerle yapıldıktan sonra, o geleneği devam ettirmek için birkaç kaşık pekmez, hatta bal koyuluyor. Üzerine ise mutlaka "Mayana" denilen dövülmüş rezene serpiliyor. Burada rezene kullanımının amacını, Ayfer T. Ünsal şöyle açıklıyor: "Aşureye giren çoğu malzeme gaz yapıcı, rezene ise gaz giderici bir bitki."