Bu aralar, dışarı her çıktığımda henüz yeni yeni meyve veren dut ağacına sıkça rastlar oldum. Özellikle şu bodur ve yaprakları aşağı doğru olan, kara dut ağacını görüntü olarak çok beğenirken, aklıma bunları yazmak ve sizler ile paylaşmak geldi. Dutun kurusunu sevmek ile birlikte aslında ben tazesini çok yerim dersen yalan olur. Belki ağaçtan uzanıp yediğim bir ya da iki tane. Bu güzel hikaye ve okuduğum faydalarından sonra sanıyorum biraz daha fazla tüketmem gerektiğine inandım. Umarım bu bilgiler size de ışık tutar…. Bu bilgileri öğrenirken edindiğim bir başka faydalı bilgi ise; dut ağacının elinize geçen lekesini, yine dut ağacının yaprağı ile elinizi ovarak temizleyebiliryormuşsunuz. Banakalırsa deneyin derim...
Mitolojide dut ağacı sonsuz aşkı simgeler. Dut’un anavatanı Çin ve bu ağaç ipeğin Avrupa’ya gitmesi ile başka kıtalara yayılıyor. Bir çoğumuzun bildiği gibi ipeği yapan ipek böceği dut yaprakları ile beslenir. Avrupa ipek üretmek istediğinde mecburen dut ağacı ithal etmek zorunda kalmış. Bu ağaç ipekböceğine verdiği katkı dışında da, meyveleri ile insanlığa inanılmaz hizmet verir. Beyazdut, demir, kalsiyum ve B1, B2 vitaminlerini bolca barındırır iken, karadut ağız ve boğaz hastalıklarına iyi gelir. Hem kuru, hem de tazesini tüketebiliriz. Derideki kanamalı yaralara ya da kanayan burna taze dut yaprağı sürüldüğünde kanamanın hızlıca durduğunu da bir yerlerde okumuştum. Yapraklarının iyi bir idrar söktürücü olduğunu, dut’un yüksek kolesterole iyi geldiğini, vitamin deposu olduğunu ve ipek böceğine katkısını düşünürsek nasıl da meyvesinden yaprağına bize hizmet ettiğini sanıyorum anlarız. Bu arada mitolojide dut’un yeri, o da farklı bir konu. Aşağıda merak edenler için onu da yazdım.
Piremus ve Tipse, birbirine inanılmaz derecede aşık iki genç. Yalnız aileleri kavuşmalarına engel, çünkü; iki ailede gençlerin birleşmesini istemiyor. Bu yüzdendir ki, gençler gizli gizli buluşmak zorunda kalıyorlar. Bir gece, yine gizlice bir ağacın altında buluşmak üzere sözleşiyorlar. Önce Tipse geliyor buluşma yerine ve sevgilisini beklerken yemeğini yeni bitirmiş olan aslanı görüyor. Korkarak ormandaki mağaralardan birine saklanmaya karar veriyor. Mağaraya doğru koşarken boynundaki eşarbı düşürdüğünü fark etmiyor. Az sonra Piremus geliyor. Piremus gelince bir de ne görsün! Aslanın ağzında sevgilisinin eşarbı duruyor. Sevgilisinin aslana yem olduğunu düşünüyor ve hiç düşünmeden belinden hançerini çıkarıp göğsüne saplıyor. O sırada saklandığı mağaradan çıkan Tipse, gördüklerine inanamıyor, dehşete kapılıyor ve sevgilisinin göğsündeki hançeri alıp, kendi göğsüne saplıyor. Tanrılar şahit oldukları bu sahneden çok etkileniyorlar ve bunun içindir ki buluşmak üzere anlaştıkları ağacı sonsuz aşka adıyorlar. İşte sonsuz aşkı simgeleyen o ağaç dut ağacı.
Mitolojide dut ağacı sonsuz aşkı simgeler. Dut’un anavatanı Çin ve bu ağaç ipeğin Avrupa’ya gitmesi ile başka kıtalara yayılıyor. Bir çoğumuzun bildiği gibi ipeği yapan ipek böceği dut yaprakları ile beslenir. Avrupa ipek üretmek istediğinde mecburen dut ağacı ithal etmek zorunda kalmış. Bu ağaç ipekböceğine verdiği katkı dışında da, meyveleri ile insanlığa inanılmaz hizmet verir. Beyazdut, demir, kalsiyum ve B1, B2 vitaminlerini bolca barındırır iken, karadut ağız ve boğaz hastalıklarına iyi gelir. Hem kuru, hem de tazesini tüketebiliriz. Derideki kanamalı yaralara ya da kanayan burna taze dut yaprağı sürüldüğünde kanamanın hızlıca durduğunu da bir yerlerde okumuştum. Yapraklarının iyi bir idrar söktürücü olduğunu, dut’un yüksek kolesterole iyi geldiğini, vitamin deposu olduğunu ve ipek böceğine katkısını düşünürsek nasıl da meyvesinden yaprağına bize hizmet ettiğini sanıyorum anlarız. Bu arada mitolojide dut’un yeri, o da farklı bir konu. Aşağıda merak edenler için onu da yazdım.
Piremus ve Tipse, birbirine inanılmaz derecede aşık iki genç. Yalnız aileleri kavuşmalarına engel, çünkü; iki ailede gençlerin birleşmesini istemiyor. Bu yüzdendir ki, gençler gizli gizli buluşmak zorunda kalıyorlar. Bir gece, yine gizlice bir ağacın altında buluşmak üzere sözleşiyorlar. Önce Tipse geliyor buluşma yerine ve sevgilisini beklerken yemeğini yeni bitirmiş olan aslanı görüyor. Korkarak ormandaki mağaralardan birine saklanmaya karar veriyor. Mağaraya doğru koşarken boynundaki eşarbı düşürdüğünü fark etmiyor. Az sonra Piremus geliyor. Piremus gelince bir de ne görsün! Aslanın ağzında sevgilisinin eşarbı duruyor. Sevgilisinin aslana yem olduğunu düşünüyor ve hiç düşünmeden belinden hançerini çıkarıp göğsüne saplıyor. O sırada saklandığı mağaradan çıkan Tipse, gördüklerine inanamıyor, dehşete kapılıyor ve sevgilisinin göğsündeki hançeri alıp, kendi göğsüne saplıyor. Tanrılar şahit oldukları bu sahneden çok etkileniyorlar ve bunun içindir ki buluşmak üzere anlaştıkları ağacı sonsuz aşka adıyorlar. İşte sonsuz aşkı simgeleyen o ağaç dut ağacı.
2 yorum:
Şu artadaki iyice olgunlaşmış iki dutu alabilir miyim :)) Dut en sevdiğim meyvelerden biridir ve çcukken ağacından yiyorduk doyasıya, şimdi ne yazık ki pazarlarda bir avucunu bir kilo fiyatına satıyorlar, onda da lezzet yok. Paylaşım için teşekkürler.
Ben de dut silkeleme sevdasındayım şu günlerde.Dutluk arıyorum :)Annemler bahçedekini kestirdi,komşular rahatsız oldu diye,dutsuz kaldım.Teşekkürler canım paylaşım için.
Yorum Gönder