26 Ekim, 2009

BİR KADIN GİTTİĞİNDE.... (BEKİR COŞKUN)

Eşim teyzesini kaybetti bu gün...
Bekir Coşkun'un yazısı geldi hemen aklıma, hem çok severim bu yazıyı, hem de çok anlamlı bulurum. Giden bütün kadınların, ve Güncel Teyze'nin anısına....
BİR KADIN GİTTİĞİNDE........
Kadınlar gittiklerinde, arkalarında daha büyük boşluklar bırakırlar..Onlar bir gün çekip gittiklerinde, peşlerinde 'yetim-öksüz' kalan çok olur..Mutfaktaki dolap, perdeler, kavanozun içindeki eski düğmeler, özenle saklanmış küçülmüş giysiler, dolap diplerindeki kurdeleler... Sabah karanlığında mutfaktan gelen tıkırtılar susar, yetim kalmıştır tabaklar. Bir kadın gittiğinde; hep suyu unutulur saksıların. Sık sık boynunu büker 'sarıkız'. O teki kalmış eski bardağın anlamını bilen olmaz, değerini kimse anlayamaz krom hac tasının. Balkon artık sessizdir, koridor kimsesiz. Bir kadın gittiğinde...Bir kadın gittiğinde ne çok kişi gider aslında..! Bir ağır işçi, bir temizlikçi, bir bakıcı, bir bahçıvan, bir muhasebeci...Bir anne gider... Bir dost...Bir arkadaş...Bir sevgili...Ne çok kişi yok olur bir kadın gittiğinde.. Övgüler, uyarılar, yakınmalar, dualar yetim kalır. Kapı eşiğindeki 'Dikkat et...' duyulmaz, annesi gitmiştir 'geç kalma'nın.Kadınlar, arkalarında büyük boşluklar bırakarak giderler. Bir kadın gittiğinde pek çok kişi gitmiştir aslında.. Ve bir kadın gittiğinde, pek çok 'yetim' bırakmıştır aslında arkasında...
Bekir COŞKUN

23 Ekim, 2009

Domuz Gribinden 6 basit öneriyle korunun!



Bu haberi 23.10.2009 tarihli Milliyet Gazetesinde okudum görmeyen arkadaşlarla paylaşmak istiyorum. Umarım “Domuz Gribi” hiç birimizin yakınından dahi geçmez.

Sağlığınız yerinde ve H1N1 hastalık belirtileri göstermiyorken virüsün vücutta üremesini, belirtilerin daha da şiddetlenmesini ve ikincil enfeksiyonların gelişmesini önlemek için dikkatimizi N95 veya tamiflu gibi ilaçları stoklamaya vermek yerine çoğu bildirgelerde bahsedilmeyen bazı çok basit önlemleri uygulayabiliriz.Ellerinizi sık sık yıkayın.

Ilık tuzlu suyla günde iki kere gargara yapınız ( tuza güvenmiyorsanız listerin kullanınız). H1N1 'in boğaz ve burun boşluklarında çoğalıp Enfeksiyona sebep olarak karakteristik belirtileri göstermesi için 2 -3 güne ihtiyacı vardır. Sağlıklı bir kişinin ılık, tuzlu suyla gargara yapmasının etkisi hastalığa yakalanmış olan bir kişinin tamiflu kullanması ile aynıdır. Bu basit ucuz fakat güçlü önleyici yöntemi küçümsemeyiniz.

Burnunuzun içini en az günde bir kere ılık tuzlu suyla temizleyiniz. *Günde bir kere burnunuzu sümkürün ve sonra ılık tuzlu suya batırılmış pamuk tamponlarla silerek temizleyiniz. Bu yolla burnunuzda bulunak virüs sayısını etkili bir şekilde azaltmış olursunuz.

Ellerinizle yüzünüze dokunmayın. Yemek, banyo ve yara bakımı gibi zorunluluklar dışında yüzünüzün herhangi bir yerine dokunmaktan kaçınınız.

Narenciye suları gibi C vitamin bakımından zengin olan yiyecekler kullanarak doğal bağışıklığınızı güçlendiriniz. Eğer ilave olarak C vitamin kullanmak zorunda iseniz emilimi artırmak için mutlaka Çinko ile birlikte alınız.

Bitkisel çaylar, çay, kahve gibi sıcak veya ılık içeceklerden içebildiğiniz kadar çok içiniz. * Sıcak içecekler içmek gargara yapmakla aynı etkiye sahiptir fakat ters yöne doğru. Sıcak içecekler virüsleri yaşamaları mümkün olmayan ortama sahip olan mideye doğru yıkayarak götürürler. H1 N1 virüsü mide'de çoğalamaz, herhangi bir zarar veremez ve hayatiyetını devam ettiremez.

TAVUK SCHNIZTEZL TARİFİ



Yapmak istediğiniz kişi sayısının yarısı kadar göğüs eti gerekiyor. Göğüs etine elinizin avuç içiyle bastırdığınızda istediğiniz incelikte kesebilirsiniz. 1 tane göğüs etinden iki yada üç (keseceğiz inceliğe bağlı) parça çıkıyor. Kalın keserseniz eti döverek de inceltebilirsiniz. Bunun dışındaki malzemeler yine yapacağınız adete bağlı olarak çırpılmış yumurta ve galeta unu (ben kurutulup robottan çekilmiş bayat ekmekleri değerlendirmeyi tercih ediyorum ki daha iri oldukları için daha gevrek olmasını da sağlıyor). Galeta ununa pul biber ve kekik koyup karıştırıyorum. Tavuk etini önce yumurtaya sonra galeta ununa bulayıp çok az yağ konulmuş tavada önlü arkalı kızartıyorum. Hem yapımı çok kolay, hem sunumu oldukça şık ve genelde beğenilerek yeniliyor. Yanına makarna ve patates kızartması da çok yakışıyor.

22 Ekim, 2009

SON ADA Zülfü Livaneli


"Darbeci bir başkan, emeklilik yıllarını geçirmek üzere, herkesin her şeyiyle hoşnut olduğu cennet bir adaya yerleşir. Başkan, ruhuna dek işlemiş olan yıkıcılık potansiyelini, geçmiş politik gücünden de yararlanarak kullanmaya kararlıdır. Bu doğrultuda tüm adayı etkileyecek müdahalelere girişir. Önceleri sıradan görünen bu müdahaleler, sonunda düşmanı düşmana kırdırmaya dek varacaktır. Başta martılar olmak üzere, ada halkı dahil tüm canlılar Başkan'ın acımasızlığından payını alacaktır. Bu arada durdurulamaz görünen bu gidişe direnen bazı sesler de vardır. Livaneli Son Ada'da, düşsel bir ülkede yaşanan aslında hepimizin aşina olduğu olayları alegorik bir anlatımla verirken, politik ve kişisel ihtiraslarla topluma ve doğaya müdahalelerin sonuçlarını da gözler önüne seriyor. "


Anlatım oldukça yalın ve etkileyici, kitap sürükleyici ve çok kısa zamanda bitiyor, okurken karakterler odanızda, yanıbaşınızda gibi bir his uyandırıyor, LİVANELİ'nin tüm kitapları gibi insanı düşünmeye yöneltiyor ve bu kadar yalın ve kısa anlatımla ne çok şey söylenebileceğinin farkına vardırıyor. Henüz okumamış olanlara tavsiye edilebilir.

21 Ekim, 2009

Tasarımcılar çok hoş doğrusu ...


Göz ayırt etmekde nasıl da zorlanıyor, kesik olan elbise mi?, yoksa manken mi? Arka planda siyah kullanılmış olmasıda gözü bu kadar yanıltıyor. Özel günler için düşünürmüsünüz bilmem ama, etkileyici bir tasarım.

20 Ekim, 2009

Havuç ve Havuç Suyu hk.bilmediklerimiz


Havuç deyip geçmeyin ....

Havuç denilence çoğumuzun aklına A vitamini deposu olduğu ve gözlere iyi geldiği gelir. Bu gün yeni bir bilgi öğrendim ki havuç gerçekten bir A vitamini deposu ama; A vitaminin yağda çözülmek gibi bir özelliği varmış ve havuç suyu içerken A vitamininden yararlanmak için bir, iki damla yağ damlatıp sonrasında içilmeliymiş. Uzmanlar havuçtan bahsedilirken ilk aklımıza gelenin gözlere iyi geliyor olması bilgisinin haksızlık olduğunun altını çiziyorlar. Çünkü havuç mide ve bağırsak hastalıklarına, karaciğeri güçlendirmeye, unutkanlığa, erken bunamaya (demans), Alzheimer’a, kalp krizi, deri ve akciğer kanserine iyi geldiği gibi hatta kronik baş ağrısına karşı da önleyici imiş. Yalnız bazı rahatsızlıklarda (Alzheimer gibi) günlük hayattaki gibi tüketmek dışında havuç kürü uygulanmalı diyorlar ama, bundan da özellikle sigara içenlerin uzak durması ve havuç kürü uygulamaması gerektiğini de ekliyorlar. (Avusturalyalı bilim adamı, beta-karotenin gücünü ortaya koymak için klinik deney başlatmışlardır. Yapılan bu klinik deneylerin sonucunu, 21 Mayıs 2003 tarihinde, Journal of the National Cancer Institute dergisinde açıkladılar. Bu araştırmanın sonuçları oldukça şaşırtıcıdır. Alkol veya sigara içenler beta-karoten aldıkları taktirde bağırsak adenomlarında, bağırsak kanserinin ön basamak oluşumlarında enaz iki misli artış gözlenmiştir. Alkol ve sigara kullanmayan larda ise, tam aksine %44 azalma gözlenmiştir. Bu nedenle sigara veya alkol tüketenlerin zengin beta-karoten içeren besinlerde ölçülü olmaları önerilmiştir. Havuç, zengin bir bata-karoten kaynağıdır. )

Havuç aynı zamanda insan vücudunda bulunan OGG1 maddesini aktive etme özelliğine de sahip. OGG1 enziminin düşük olması akciğer kanserine yol açabiliyor ve taze sıkılmış havuç suyunun akciğer kanserine karşı koruyucu etkisi olduğu biliniyor. Havuç suyunun önemli bir özelliği de yemek borusu ve mide yanmasına karşı olan gücü. Mide yanması çekenler için bir bardak havuç suyu bulunmaz bir nimet. Uzmanlar havuç suyu tüketeceksek taze sıkılmış olmalı ve salatalara kullanacaksak da kabuğunu soymamalıyız diyorlar.

Günlük hayatımızda sadece salatalara ya da yemeklere koyduğumuz sebze, meyve, et, süt vb.nin hepsini bu kadar bilinçli olarak irdelemenin mümkün olmaması ile birlikte çoğu zaman onları ne kadar sıradanlaştırıyoruz değil mi?

19 Ekim, 2009


Evde elbise askısı yapmak istesek tek ihtiyacımız bir kanca ve uygun bil kuru dal. Yapımı kolay, fikir çok orjinal, çok masrafsız ve en iyisi "bunu ben yaptım" demek galiba.

15 Ekim, 2009

Margarin ve Sahrap Soysal'ın yazısı

Margarin ile ilgili şimdiye kadar hep çok kötü şeyler okuduk ve duyduk. Sahrap Soysal'ın köşesinde yazdığı güzel yazılarını hep beğenerek okudum. Aşağıda ki yazısı sıradan bir yazı gibi değil ve bilgilerin de doğruluğuna güvendiğim için sizlerle de paylaşmak istedim. Son yıllarda hep margarin konusudun biz hanımların genellikle tedirgin ve dikkatli olduğumuzu biliyorum. Ben şahsen sadece ve sadece kurabiyelerde kullanmaya kadar indirmiştim olayı. Kurabiyelerde bile kullanırken tedirgin olmuyor değildim, tabii ki zeytinyağ en iyisi ama; bu kadarını kullanmakta çok çok kötü değilmiş diye biraz rahatladım doğrusu. Yazı umarım sizi de biraz olsun rahatlatır.
"Biz Türk insanları çok yağ yiyen bir millet olduğumuzu düşünürüz hep. Çünkü tencere yemekleri de dediğimiz Türk yemekleri yağlıdır. Ancak yapılan araştırmalar Türk insanının gerektiği kadar yağ tüketmediğini ortaya koyar nitelikte. şaşırdınız değil mi? Evet, beslenme uzmanları günlük enerji ihtiyacımızın yüzde 30 ila 35’ini yağlardan karşılamamızı salık veriyorlar. Oysa biz enerji ihtiyacımızın ancak yüzde 24’ü kadarını yağlardan karşılıyoruz. Peki sağlıksız olduğu ileri sürülen margarinin yağ çeşitliliği bakımından eşsiz bir kaynak olduğunu biliyor muydunuz? Çünkü margarin soya, ayçiçek ve palm gibi tamamen bitkisel yağlardan bir araya gelmesiyle yapılıyor. ıçerdiği yağlar bitkisel olduğu için de kesinlikle kolesterol içermiyor. ıngiltere ve Fransa’nın da aralarında olduğu Avrupa ülkelerinin insanları Türk insanından çok daha fazla margarin tüketiyor. Bunun nedenlerinden biri de margarin hakkında bildiklerimizi güncelleyememiş olmamız. Hâlâ margarinin trans yağ içerdiğini düşünüyoruz. Oysa 1990’ların başında margarin üretiminde yaşanan gelişmeler sevindirici bir şekilde margarindeki trans yağ oranını ciddi ölçüde azalttı ve hatta Türkiye özelinde yok denebilecek noktaya getirdi. Mutfak Ürünleri ve Margarin Sanayicileri Derneği (MÜMSAD) margarinle ilgili yanlış bilinenleri düzeltmeye çalışıyor ve özellikle trans yağ konusunda tüketicilerin içinin rahat olmasını istiyor. MÜMSAD ülkemizde üretilen margarinlerin Avrupa standartlarının çok altında trans yağ barındırdığını, oranın yüzde birden bile az olduğunu ısrarla belirtiyor. Ve margarinin vücut için hayati öneme sahip olan Omega 3 ve 6, A ve D vitaminleri bakımından çok zengin olduğunu söylüyor. "
Sahrap Soysal Hürriyet Gazetesi 15 Ekim 2009

Çiçek sulamanın en kolay hali




Saksınız bir kaç tane olursa, yada farklı büyüklükte olursa ne yapmak lazım bilmiyorum ama, gerçekten çiçek sulamanın en kolay hali bu olsa gerek ...

14 Ekim, 2009


Nermin Bezmen’in Kurt Seyit&Shura, Kurt Seyit&Murka ve Mengene Göçmenleri isimli kitaplarını inanılmaz keyif ile okudum yıllar önce. En son okuduğum kitabi ise “SIR” idi. Diğerleri kadar keyif aldığım ve okunması için tavsiye edip ille de okuyun diyeceğim bir kitap olmaması ile birlikte onu da acaba şimdi ne olacak diye bitirdiğimde, kitabın sonlarında bıraktığı merak duygusu içinde bu sene yaz tatilinde Auroranın İncelerini okudum. Aurora’nın İncileri Sır’ın devamı olmasına rağmen SIR’dan bence gerçekten daha güzel ve okuması daha keyifli bir kitaptı. Roman karakteri Hüma’nın İncilere ulaşmaya çalışırken kendi iç dünyasındaki yolculuk ve yaşadıkları güzeldi doğrusu.

12 Ekim, 2009

Eski bahçe hortumlarınızı atmayın ...


Eski bahçe hortumlarını atmayın …

Artık bahçede kullandığınız hortumlarda kaçak olur ise hiç atmayın, bakın o hortumlar ile Chase DeForest tarafından neler yapılmış. Hatta Tasırımcı tarafından yapılanlar ile Hosewares adında bir koleksiyon bile yapılmış. Hasır yerine hortum kullanmak, üstelik eskiyen bir malzemeyi yeniden dönüştürüp işe yarar ve şık bir hale getirmek. Tasarımcılara bayılıyorum doğrusu, inanılmaz fikirler geliyor akıllarına.

08 Ekim, 2009

Kim bu salıncaklara sahip olmak istemez ki?




Bahçe mevsinin geçmeye başladığı şu günlerde, bu salıncaklarda oturup kitap okumak ve güneşin son gülümsemelerinden faydalanmak ... Kim bunu istemez ki?

07 Ekim, 2009

Duru Bebek ve Bebek Günlüğü




Duru bebek aileye katılalı tam üç ay 5 gün oldu ama, ben sitemde bir türlü resmini koyup, ona "hoşgeldin" diyememiştim. Bu gün hem bu dünya tatlısı bebeğin resmini paylaşmak, hem ona "aramıza hoşgeldin" demek, hem de bunca zaman sonra bir bebeği sevmeyi ne kadar özlediğimizi söylemek ve sizlerle tüm bunları paylaşmak istedim. Bir de hamile olan annelere bebeğin doğumu ile birlikte günlük tutmalarını tavsiye ediyorum, ben bazen zor da olsa kızıma bunu yapmayı başardım. Günlük dediğim her günü yazmak değil zaten, küçük notlar alıp hep ilklerini yazdım kızımın ve hala yazıyorum (15 yaşında). Gerçekleşir mi bilmem ama ona evlenirken kitap gibi bastırıp bu günlüğü hediye etmek istiyorum. Şimdiye kadar kim duydu ise bu fikri çok beğendi, belki yararlanmak isteyen anne adaylarının da hoşuna gider.

Aile Boyu Sandalye


Büyük aileler için büyük sandalye
Büyük aileler için tasarlanmış büyük sandalye Hal Tayler tarafından dizayn edilmiş. Üç kişinin aynı anda oturabileceği şekilde tasarlanmış sandalye iki çocuklu anne babalar, yada torun sahibi olanlar için hoş görünüyor.

06 Ekim, 2009

Yalancı İşkembe Çorbası


1 adet haşlanmış ve didilmiş tavuk göğüs
1 yumurta
3-4 yemek kaşığı kadar un
5-6 yemek kaşığı yoğurt

Bütün malzeme bu kadar hatta tavuk suyunuz var ise tavuk koymasanız ya da çok az koysanız bile oluyor. Ben yarı tavuk suyu, yarı su koyuyorum. Yumurta, yoğurt ve unu mikserle çırpıp biraz su ekleyerek koyu bir ayran kıvamına getiriyorum ve yaklaşık 3-4 dört su bardağı su+tavuk suyu olan tencereye sürekli karıştırarak ekliyorum. Suyu ilk başta az koymamın sebebi sonradan koyuluğuna göre ihtiyaç halinde eklemem tabii ki. Bir de artık çoğumuz biliyoruz ama yoğurt ile yapılan çorbalara iyice kaynayıp hatta, pişme işlemi de bittikten sonra tuz atmak gerekiyor yoksa çorbanız kesiliyor. Bu çorba malum yalancı da olsa işkembe çorbası ya, altını kapatmadan 1-2 dakika evvel 2 diş sarımsak rendeliyorum. Kaselere koyduğunuzda da sirke ile servis yapılıyor. Daha yenilerde yaptım ve eşim gerçekten işkembe çorbasına çok benziyor dedi. Üstelik çok zahmetsiz bir çorba.

05 Ekim, 2009

PAKO'YA MEKTUPLAR


O kitap mı?, bu kitap mı?, ne okumaya başlasam derken kendimi kızımın kitaplığında şöyle çerezlik, hafif bir şeyler en iyisi diye gezinirken buldum. Malum mevsim değişiyor, ben bu aralar çok üşüyorum ve bir halsizlik, bir ağırlık var ki üstümde sormayın gitsin. O yüzden çerezlik, kolay okunur içimi de ısıtacak bir şeyler aramaya koyuldum. Sanırım buldum aradığımı, hatta okudukça tam da aradığım şey olduğunu anladım. Yaz tatilinde okuduğum kitaplardan bir tanesi Firmin (Hümanist Entel Fare) dünya edebiyatını kitap kitap okuyan hatta kitapçıdaki bütün kitapları okuyan çok zeki bir fareyi anlatıyordu. Ben de ne okusam diye aranırken Bekir Çoşkun’un Pako’ya Mektuplar’ını gördüm rafta bir ara aklıma Firmin de geldi onun ne bulursa okuma merakı, daha sonra neden olmasın dedim ve başladım okumaya. İyi ki başlamışım kitap iki gün içinde, büyük bir keyifle okundu bitti. Yeni şeyler de öğrendim bu arada, angıt kuşunun tek eşliliği, dilimize angut kelimesinin buradan ama yanlış şekilde girişi, insanların en azından Bekir Coşkun ve eşinin, doğaya ve hayvanlara nasıl da güzel ve özel bir pencereden baktığı. Yaşasın sadece ben değilmişim doğaya böyle gözlerle bakan, tomurcuğun çiçek açtığını izlerken, inanılmaz bir haz alıp, aç kalıyorlar diye, balkonumu batırmalarına bu yüzden sürekli söylenmeme inat, kışın karda, yağmurda güvercin besleyen. Siz okumaz iseniz bile lütfen çocuklarınıza okutun Pako’ya Mektupları, okutun ki güzel atan yüreklerin, neleri paylaşıp, nelerle mutlu olduklarını, hatta nelere ağladıklarını, insan yüreğinin böyle atar ise daha paylaşımcı, daha duyarlı olduğunu, bir eşeğin 4x4’den bile daha dayanıklı, bir köpeğin ölümüne sadık olabileceğini ve angıt kuşunu bilsinler, tanısınlar ve sevsinler….

02 Ekim, 2009

Mayalı Pofuduk Poğaça


Bayanların çoğunluğunun bir yemek defteri tutma merakı olduğunu biliyorum. Benim de yıllardır böyle bir merakım, hatta birkaç defa eşimin alaylarına maruz kalmama rağmen çoğu tarifim denenmiş olduğu için ve ben genelde bunları biriktirdiğim için isim takma huyum var tariflere. Mualla’nın keki, komşunun poğaçası, Beria’nın keki gibi vb., …Böyle yapmak hem kimden aldığımı hatırlatıyor, hem de dört beş tane benzer tarif arasında bir nevi kodlama yapmamı sağlıyor. En son olarak da bütün tariflerimi bilgisayarda yazıp, onları bir defter haline getirip, 15 yaşındaki kızıma ilerde vermek üzere düzenlemeye, hatta siteme de koymak için resim çekmeye başladım. Bu yüzdendir ki siteye yazdığım/yazacağım tariflerin hepsi denenmiş olacak siz de gönül rahatlığı ile acaba olur mu demeden uygulayabilirsiniz. :)
MAYALI POAÇA
1.5 su bardağı süt+su (ılık)
1 su bardağı sıvı yağ
1.5 kaşık şeker
½ kaşık tuz
2 yumurta (birinin sarısı üstüne sürülecek)
1 paket kuru maya
Aldığı kadar un ile kulak memesi kıvamında hamur yoğrulur. Mayalandırılır ve poğaçalar hazırlanıp üstüne yumurtanın sarısı sürülür ve susam, haşhaş yada çörek otu serpilir.

01 Ekim, 2009

At Kestanesi, Hem Mucize Bitki, Hem İyi Bir Dekorasyon Malzemesi





Sonbahar benim en çok sevdiğim mevsimlerden biridir. Daha doğrusu baharları çok severim hem gidişi, hem gelişi ile. Ortalık bir renk cümbüşü ile canlanırken de doğayı seyretmeye bayılırım, bir hüzün ile ayrılırken de. Mevsimleri sevmek için hem karakter hem de, yaşadığınız mekanlar da önemli bence. Ankara da Sonbaharın nasıl güzel olduğunu sanıyorum herkes bilir, düşünün bir de ODTÜ gibi Ankara’nın en büyük ormanında çalışıyorsanız Sonbaharın güzelliğini. At Kestanesi de en sevdiğim, Sonbaharın en güzel renklerine bürünen ağaçlarından biri. Nisan gibi çiçek açıyor, inanılmaz güzel kocaman çiçekler, Eylül’de kestaneleri var üstünde, sararan yapraklara inat, yemyeşil kocaman kocaman at kestaneleri. Her sene birkaç tane toplayıp mutlaka bilgisayarımın yanına koyarım en kocaman en görkemli olanları seçerek. Bulundukları yerde kurumaları, kurudukça açılmaları, yeşil ve kahve renginin muhteşem birlikteliği, uzunca bir zaman kendilerine hayran hayran bakmamı ve her seferinde güzel bir tebessüm etmemi sağlar. Yine böyle birkaç at kestanesi toplayıp, bilgisayarın yanına yerleştirip, kuruyup açılmalarını seyrederken birden aklıma http://dahabaska.blogspot.com/ gördüğüm, sonbahar yaprakları ile süslenmiş mumlar geldi ve bende at kestanelerini aynı amaçla kullanabileceğimi düşündüm. Umarım resimlerimde sizde aynı hazzı alır, ya da kendiniz toplayıp kurutur ve onları seyretmenin nasıl güzel bir terapi olduğunu fark edersiniz…..

Bu arada at kestanesinin meyvesinin zehirli olduğunu, meyvesinin harici olarak kullanıldığında varis ve basura iyi geldiğini, romatizmal ağrıları ve güneş lekelerini giderdiğini yeni öğrendim.

Amerikan Tabipler Birliği’nin haftalık dergisi JAMA’nın bir alt yayını olan "Archives of Dermatology"de yer alan bir makalede, at kestanesi ekstresinin yararları anlatılıyormuş. Makaleye göre, “kaynatılıp içilmesi halinde ölüme bile sebebiyet verebilen bu zehirli meyvenin ekstresi, damar ve kılcal damarların yapısını koruyarak, pürüzsüz bir tene sahip olmayı sağlıyor. At kestanesi özünün merhem, tentür veya jel haline getirilmiş türlerini cilde sürerek kullanmak, varis ve romatizmal hastalıklar haricinde, bacaklardaki ağrı, yorgunluk, kaşıntı ve darbe sonucu oluşan şişliklere de iyi geliyor. Sürmelik tentürleri aktarlarda bulunabilen meyvenin eczanelerde satılan hap şeklindeki tabletlerinin kullanımı içinse mutlaka doktora başvurmak gerekiyor. Zehirli olduğu için, meyvesinin çiğ veya kaynatılarak yenilip içilmesinin öldürücü olabileceğini vurgulayan uzmanlar, problemli bölgelere harici olarak merhem veya tentür şeklinde sürülmesinin ise gözle görülür iyileşmelere yol açacağını” belirtiyor.

Bir de mucize iksir olarak kullanımı var tabii ki… Özellikle kırışıklıklara çok iyi geldiği söyleniyor. Benden demesi ben ağacına, çiçeğine, meyvesine vurgunum ama, çok da boş olmayan bir hayranlıkmış benimkisi, baksanıza nelere iyi geliyor.

Evde atkestanesi yağı yapmak için : Sonbahar da olgunlaşan tohumları kabuğundan çıkarılıp rendeleyin. Bir kavanozun üçte birini atkestanesi ile doldurun, geri kalanına saf sızma zeytinyağı koyun ve kızgın güneşte 45 gün bekletin. Her akşam çalkalayın. Daha sonra süzün, bir cam şişeye doldurulup serin yerde saklayın. Göz çevresi kırışıkları, kılcal damar çatlamaları ve gevşemiş boyun derisinin düzeltilmesi için her akşam yatmadan birkaç damla yağ ile yüze ve boyuna masaj yapmak faydalıdır. Vücuttaki deri çatlaklarına ve varislere aynı şekilde muntazam olarak kullanıldığı zaman şikâyetler ortadan kalkacaktır.

Atkestanesinden losyon hazırlamak için : 4-5 tane atkestanesini rendeledikten sonra 2 tane atkestanesi yaprağıyla birlikte 2 su bardağı suda bir taşım kaynatın. 15-20 dakika demlenmesini bekleyin, soğuduktan sonra suyunu süzün. Hazırladığınız losyon, ödem oluşmuş ayak ve bacaklarda, ağrıyan eklemlerde rahatlıkla kullanılabilir.